
Hesaplaşmak bilimle mi olacak, felsefeyle mi yoksa sanatla mı? Hayır hayır kimseyi sanatla adam edemezsiniz. Bir İsrail askerinin karşısına eline gitar alıp çıkmanın bir anlamı yoktur. Ona şiirler söylemenin, büyük filozoflardan çarpıcı anekdotlar anlatmanın bir anlamı yoktur. Vahşet, muhatap olabilecek bir şey değildir çünkü.
onuşmak iyidir. Anlaşma imkânının hâlâ var olduğuna –bir parça da olsa- delildir. Konuşmak “kendi kendine” gibi bir şarta bağlanmadıkça müşareket gerektiren bir eylem. Hı hı. Bir tarafın konuştuğu bir tarafın dinlediği durumlarda bile, muhatap konuşulanı algılamak sureti ile bile olsa konuşmaya katkı sağlamış, konuşmanın gerçekleşmesi için gerekçe teşkil etmiş falan oluyor. Oluyor tabi. Al sana müşareket. Lafı entelektüeller gibi fazla gevelemeye gerek yok. Diyeceğim şu: biz boşuna konuşuyoruz. Muhataplarımız bizi dinlemiyor. Biz boşuna konuşuyoruz, Batı bizi dinlemiyor. Gereksiz yere konuşuyoruz yani. Muhatap olma şansını yitirmiş, muhatap olmaya tenezzül etmeyen bir medeniyet karşısında konuşulmaz. Susulur mu peki? Ne bilim! Bildiğim bir şey varsa, yapılabilecek en akıllı şey hesaplaşmanın programını ve stratejisini tasarlamaya başlamaktır.
Hesaplaşmak bilimle mi olacak, felsefeyle mi yoksa sanatla mı? Hayır hayır kimseyi sanatla adam edemezsiniz. Bir İsrail askerinin karşısına eline gitar alıp çıkmanın bir anlamı yoktur. Ona şiirler söylemenin, büyük filozoflardan çarpıcı anekdotlar anlatmanın bir anlamı yoktur. Vahşet, muhatap olabilecek bir şey değildir çünkü. Vahşeti imanın bir şubesi olarak gören ve kutsayan bir katile yaptığının kötü bir şey olduğunu anlatıp durduk yıllarca. “Ay şekerim çocuklar ölüyor ama çok ayıp ediyorsun haberin olsun” deyip durdu yazarlarımız, sabahlardan akşamlara kadar milyonlarca yıldır durmadan ve hiç durmadan. Kırıta kırıta vahşeti kınadık, sırıta sırıta eseflerimizi bildirip durduk. Eseflerimizi toplayıp Müslüman cesetlerinin yakalarına kurdele diye astılar muhatap zannettiklerimiz. Eseflerimiz şu anda çok güvende, kınama metinlerimiz, bildirgelerimiz tablo yapılıp duvarlara asıldı. Hemen Lady Gaga posterinin yanında duruyor, bakın aha şurada.
Sanat ve felsefe çoğu zaman sömürgenin kılıfıdır oysa. İşe yaradığı zamanlarda da direnişin ve savaşın argümanı olabilirler en fazla. Direniş yalın ve tekdüzedir. Süsü püsü yoktur. Genç Siviller mevzusu eğlenceden ibarettir mesela. Bir gerçekliği fitilleyemezler. Mısır sokaklarına, Tunus sokaklarına bakarsanız ortada bir kaba sabalık görürsünüz. Sanatla felsefeyle çıkmadı o adamlar sokağa, don gömlek çıktılar. O yüzden de zafer elde ettiklerinde ne yapacaklarını bilemediler, ama o başka konu. İş olup bittikten sonra, mesela Afrika dizleri üstüne çöktürüldükten sonra, dibine kadar sömürmek için bilim, sanat ve felsefe devreye girmiştir. Yoksa bizzat bir başarı sebebi değildir; hesaplaşmanın da yöntemi olamaz.
Anadolu’nun köylerinde, dağda bayırda şehirde, markette, uzak tepelerde, bir banliyöde, hatta mağarada bile yol yordam bilmek insanı insan kılan en önemli özelliklerdendir. Allameyi cihan gelse, oturup kalkmasını bilmiyorsa, anneannemin gözünde sünepenin tekidir. Yol yordam bilmenin sözcesine mukteza-i hale mutabakat denir. Halin gerektirdiği duruma mutabık olmakla real politik karıştırılmasın. Muhatabın haline göre davranmak/konuşmaktır işin aslı. Gerçi Cündioğlu içtihat yapıp mütekellimin haline mutabakat diye bir şey atmışsa da ortaya; ondan bize ne, durun bi kafamız karışmasın. Mukteza-i hale mutabakat muhatabın aklına, tekniğine, barbarlığına, zekasına göre konum almaktan başka ne olabilir ki? Kafana silah dayamış bir adama evrensel değerlerden bahsedersen ölürsün.
Esenlerli bir çocuğa sinerjili, tözlü, kakofonili konuşursan küfür ettiğini zanneder ve dayak yersin. Nazik olmanız, sanatçı olmanız, akıllı uslu olmanız edepli olduğunuz manasına gelmez. Doğru söylediğiniz manasına hiç gelmez. Bazen kâfire küfür etmemek de edepsizliktir. Bazen esefle kınamak edepsizliğin ta kendisidir. Dil ve üslup doğal haliyle güzel olan bir şeydir, mukteza-i halin yerini tutamaz. Takiye imkân sağlar ama hakikatin yerini alamaz. Zarf mazrufun yerini tutamaz, janjanlı paketler içindekinden daha önemli değildir. Nerede ne yapmasını, neye nasıl tavır almasını bilen, daha açıkçası yol yordam bilen, adam olmaya daha yakındır. Kitaplardan öğrenemediğimiz bu gibi şeyleri bize anneannemiz öğretecektir. Mırıldanmaya gerek yoktur, dedem bastonu kodumu adamın kafasını yarar.