Ayşegül Genç - Sami Yaylalı
Türkler 500 yıldır Anadolu`da
1071’de Malazgirt ovasında Sultan Alparslan komutasındaki Türk cengâverlerin Sarı Saltuk’tan aldıkları feyz ve Sultan Alparslan’dan aldıkları cesaret ile devrin en güçlü ordularından Bizans’a karşı verdikleri şanlı muharebeyle Anadolu’ya sağlam bir adım atmışlardı. Aradan geçen 500 yılda Türkler Anadolu’nun tek hâkimi hâline geldiler. İstanbul’un da fethedilmesiyle birlikte Anadolu’dan Avrupa’ya taşan Türkler Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve son olarak Osmanlı devleti ile ilerleyişini devam ettirdiler.
Mimar Sinan`ın dik yokuşlara sakladığı güzellik
Sokullu Mehmet Paşa camisinin yapımına 1571 yılında Kadırga’da Mimar Sinan tarafından başlanmıştır. Sinan’ın en güzel eserlerinden biri sayılır. Eğimli bir yere yapılmış olması avluya üç ayrı kottan girmek gibi bir zenginlik sağlamıştır. Kubbe altlarına kadar inen çinileri ile ünlüdür.
Kadırgadan Kalyona geçiş
İnebahtı muharebesinden sonra dünya denizcilik tarihi rüzgarın gücünün kullanılabilirliğine inanmış ve savaş gemisi inşasında dönüm noktası yaşanmıştır. Böylece “kürek devri”nden “yelken devri”ne geçilmiştir. Biraz geç kalınmış olsa da bu savaştan sonra Osmanlı da kadırgadan kalyona geçmiştir.
Harem-i Şerif`in Mermerden İnşaası
Memlukler zamanında bir yangınla Harem-i Şerif`in ahşap tavanlarının bir kısmı yanmış ve onarılmıştı. Osmanlılar zamanına kadar bu şekilde kalan Harem-i Şerif Sultan II. Selim`in emriyle, 1571 tarihinde Mısırlı Ahmed Bey`in nezaretinde başlatılan ve beş yıl süren inşaat esnasında, mermerden yeniden inşa edilmiş ve üzerlerine altın âlemler konulmuş, kubbeler yapılmıştır. Sonraları Sultan Ahmed, I. Hamid, IV. Murad, II. Mahmud ve Abdülmecid zamanlarında, Harem-i Şerif`in muhtelif tarafları tamir ve tezyin edilmiştir.
Molla Sadra`yı Kim Biliyor?
İranlılar tarafından ülkenin en büyük filozofu sayılan Molla Sadra 1571 yılında Şiraz kentinde doğar. Sühreverdi’den sonra irfanî hikmetin parlayan son yıldızı kabul edilir.
İslam felsefesindeki iki ana damar olan Meşailik (akılcılık) ve İşrakilik (sezgicilik) damarlarını birleştirerek “aşkın hikmet” ekolünü kurmuştur. Bu manada İbni Sina, Sühreverdi ve Muhyiddin Arabi hazretlerinden etkilenmiştir. Varoluşu nur ile izah eder. Mevcud’un, yani varlığın şu alemde sayısız eşya olarak tecellisini, nurun çeşitli şiddetlerdeki yansıması olarak açıklar…. Ondan önceki filozoflar hareketi eşyanın arazı olarak görmüşler, cevherinde hareketsiz olduğunu düşünmüşlerdir. Molla Sadra ise ilk defa hareket-i cevheri (varlığın cevherinin hareketli olduğu) tezini ispatlamıştır. Hakkında pek çok kitap yazılmıştır.
Takiyyüddin Raşid Müneccimbaşı Oldu
İstanbul’da ilk rasathaneyi kuran astronomi, matematik ve hadis âlimi Takiyyüddîn Râşid 1571 senesinde devletin resmî müneccimbaşısı (astronomu) tayin edildi. Bu sırada meşhur âlim Hoca Sa’deddîn Efendi ile tanıştı. Onun vasıtasıyla sultan üçüncü Murad Han’ın huzuruna kabul edildi. Padişahın emri ile İstanbul Rasathanesi’ni kurmakla vazifelendirildi, Rasathanenin inşası 1577 senesinde tamamlandı. Aynı senenin sonlarında İstanbul üzerinden geçen bir kuyruklu yıldız gözlendi ve kitaplara yazıldı.
Takiyyüddîn Râşid, muhtelif rasad, mekanik, otomatik, robotik ve hidrolik âletlerin yapımı ve teknolojisi sahasında Avrupalı meslektaşlarına rehberlik yapmış ve onları geride bırakmıştır. Pek çok astronomi bilgininin Takiyyüddîn Râşid’ın eserlerini okumak sûretiyle ondan ilham aldığını, başarılarının büyük kısmını ona borçlu olduklarını batılı kaynakların pek çoğu zikretmektedir.
Peygamberimiz 1000 yaşında
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın maddi dünyaya teşriflerinin 1000. seneyi devriyesi Osmanlı kıtasında coşkuyla kutlandı. Padişahın emri ve izniyle her kazada 1 tane olmak üzere toplamda 1000 pare top atışı yapıldı, yaklaşık 1000 siyer âlimi kıta geneline gönderilerek siyer-i nebiyi herkese anlatmak sûretiyle görevlendirildi.
Devrin âlimlerinin, ariflerinin, hocalarının ve hafızlarının girişimleriyle binlerce hatimler, Yasin-i şerifler, Ayet-el Kürsiler, kelime-i tevhidler, mevlidler okunup Osmanlı kıtasının her köşesine Hırka-i Şerifler ve Sakal-ı Şerifler gönderilerek avamı da havası da Peygamber Efendimiz’in hatıralarını ziyaret etme fırsatı bulmuştur. Haremi Şerif ve Ravza-i Mütahhara Osmanlı kıtası sınırları içinde bulunduğundan hutbelerde vaazlarda, hac ve umre vazifelerinin öneminden bahsedilmiş ve cemaat bu görevlerini bir an önce yapması hususunda teşvik edilmiştir.
Kıbrıs Fethedildi
O yıllar Kıbrıs, Venediklilerin elindeydi. Venedikliler Akdeniz`de önemli bir üs durumundaki Kıbrıs sayesinde Mısır ve Suriye`ye giden deniz yolunun denetimini ellerinde tutuyorlardı. Bölgedeki durumunu güçlendirmek isteyen Osmanlı Devleti Kıbrıs`ın fethi için hazırlıklara başladı. 1566 yılında Kanuni`nin ölümünden sonra 2. Selim tahta geçmişti.
Lala Mustafa Paşa komutasındaki donanma, 1571 yılında Kıbrıs`ı fethederek Osmanlı topraklarına kattı. Daha sonra Kıbns`a Türkler yerleştirilerek, adaya Türk kimliği kazandırıldı. Lala Mustafa Paşa’nın kabri Kıbrıs’ın Larnaka şehrindedir. Osmanlılar Kıbrıs adasını fethedince, Hala Sultan’ın kabri üzerine türbe, yanına cami yaptırdılar.
Peki “Hala Sultan” kimdir? Hicretin 28. yılında, Hazret-i Osman döneminde İslam orduları ilk deniz seferini gemilerle Kıbrıs`a yapmışlardı. Bu ilk deniz savaşına, bazı sahabiler ve hanımları da iştirak etmiş ve "Hala Sultan" bu seferde şehit olmuştur. Hala Sultan olarak bilinen Ümmü Haram gerçekte Peygamberimizin halası değildir.
Peygamberimize büyükannesi Selma tarafından akrabadır ve sütannesi Halime`nin kız kardeşidir. Bu nedenle kendisine teyze anlamında "halti" denilirdi, ifade zamanla Türkler arasında "hala"ya çevrilmiştir... Hala adı buradan gelmektedir.