
Baba İlyas Horasânî’den zâhirî ilimlerini tamamlayan ve Bağdâtlı Şeyh Ebü’l-Vefâ hazretlerinden de tefeyyüz edip kemâl derecesine ulaşan Osmanlı evliyasından Geyikli Baba, Rum ülkesine gelerek Anadolu’nun en uç bölgesinde İslâmiyeti yaymak için çarpışan Osmanlı mücahitleri arasına katıldı. Bursa’nın fethi sırasında bir geyiğe binmiş ve elinde kılıcıyla en ön saflarda çarpıştı. Kalenin fethinde pek çok kerametleri görüldü. Bu sebepten kendisine Geyikli Baba denildi.
Fetihten sonra Keşiş (Ulu) Dağı’na yerleşti. Buradaki dergâhında kendi hâlinde yaşar, gelenlere dinini öğretir, şehre inmezdi. Diğer taraftan Orhan Gâzi ise, Bursa’nın fethinde yardıma gelen evliyanın gönlünü almak, onların bereketli dualarına kavuşmak için bir imaret yaptırdı. Onları Bursa’ya dâvet etti. Bu arada Bursa’nın fethinden sonra bir daha görmediği Geyikli Babanın da gelmesini istedi ve;
“Eğer gelmezse, ben varıp elini öpeyim.” dedi.
Geyikli Babayı arayıp buldular. Sultanın sözünü arz ettiler ve Bursa’ya dâvet ettiler. Geyikli Baba bu dâvete rıza göstermedi.
“Sakın Orhan da gelmesin. Dervişler gönül ehli olurlar, gözetirler. Öyle bir vakitte varırlar ki, vardıkları zamanda ettikleri duanın kabul olmasını arzu ederler.” buyurdu.
“Bâri Orhan Gâziye dua et.” dediklerinde;
“Biz onu hatırımızdan çıkarmıyoruz. Her zaman devletine dua ile meşgulüz. Onun İslamiyet’e hizmeti sebebiyle, sevgi ve muhabbeti kalbimizde taht kurmuştur.” diye haber gönderdi.
Aradan zaman geçti. Geyikli Baba, dergâhının yanından bir ağaç dalı keserek omuzuna alıp yola revân oldu. Doğru Bursa Hisarına vardı. Padişah sarayına girip, avlu kapısının iç tarafına, getirdiği dalı dikmeye başladı. Sultan Orhan Gazi’ye haber verdiler.
“Bir derviş gelmiş, saray avlusuna ağaç diker.” dediler.
Sultan çıkıp hâli gördü. Bu dervişin Geyikli Baba olduğunu bildi. Geyikli Baba, ağacı dikince doğruldu ve Orhan Gazi’ye;
“Bu hatıramız burada kaldığı müddetçe, dervişlerin duası senin ve neslinin üzerindedir. Senin neslin ve devletin bu ağaç gibi kök salacak, dalları çok uzaklara ulaşacak, evlatların dîn-i İslâma çok hizmet edecekler.” deyip; “Kökü sâbit, dalları ise göktedir.” meâlindeki, İbrâhim sûresi 24. âyet-i kerîmesini okudu. Az sonra da geldiği gibi gitti. Diktiği ağaç ulu bir çınar oldu. O ağacın bugün Bursa’da hazret-i Üftâde’ye giden Kavaklı Caddedeki çınar ağacı olduğu söylenmektedir.
Bir zaman sonra Orhan Gazi, Geyikli Babaya iâde-i ziyârette bulundu. Ona;
“İnegöl ve çevresi senin tasarrufunda olsun.” dedi.
“Mülk ve mal cenâb-ı Hakk’ındır, ehline verir, biz O’nun ehli değiliz. Mal, mülk ve sebeplere meyletmek, emir ve sultanlara gerektir. Bizim gibi fukara kısmına, Allah adamlarına yakışmaz.” diye cevap verdi. Padişah ısrar edince, kendisine hibe edilen yerlere bedel olarak, dergâhının çevresinden az bir miktarını dervişlere odunluk kabul edip, Sultanın gönlünü aldı. Orhan Gazi memnun ve razı olup, pek çok dua aldı.
Geyikli Baba bundan sonra yine Keşiş Dağındaki dergâhında ibadet ve zikirle meşgul oldu. Sayısız talebe yetiştirdi. Kendisinden nasihat almak ve duasına mazhar olmak isteyen pek çok kişi dergâhına gelirdi. Uludağ’ın doğu eteklerinde İnegöl yakınlarında vefat edip oraya defnedildi. Orhan Gazi tarafından kabri üzerine türbe yaptırıldı. Sonradan yine Orhan Gazi tarafından türbe yanına bir câmi ve dergâh ilâve edildi. Sevenleri çevresinde bir köy meydana getirdiler. Kurdukları bu köye Baba Sultan adını verdiler. Geyikli Baba Külliyesi 1950’den (H.1369) sonra yeniden restore edilip, onarıldı.