İlaç kullanımındaki savurganlığımız sadece devletimize ekonomik bir yük getirmekle kalmayıp, ‘Karun ilaç’ şirketlerini de yeni antibiyotikler geliştirip satmaya teşvik etmekte.
Karun hükümdarlığı yıkılmış sanır insanlar. Nerde o mağaralara sığmayan altınlar? Hangi devletin kasası, Karun’unki kadar altın görmüştür? Cevap, hiçbiri sanmayın. Karun’lar artık kasalarını altınlarla doldurmak yerine birkaç kutu ilaçla yetinmekteler. Fakat zenginliklerini karanlık mağaralarda değil de karanlık, soğuk odalarda saklamaktalar. Her yıl yüz milyarlarca doların ilaçlara akıtıldığı zamanımızda, altını koyacak yer bulamıyorlar. Günden güne yeni hastalıkların peydahlanması sizce sadece doğanın işi mi? Suçu ilaç şirketlerine hemen atmayacağım. Çünkü onları da yeni ilaçlar üretmeye iten yani Karun’laştıran da bizleriz. Biz ilaç kullandıkça, hastalık yapıcı mikroplar direnç kazanmakta ve ilaç şirketleri yeni ilaçlar geliştirip üretmeye mecbur olmaktalar!
Sadece hastalık hastası değil; aynı zamanda dermanı hep ilaçlarda arayan bir nazik neslimiz yetişmekte. Toprağa, oyun bahçelerine salınmayan ve bilgisayar başında steril bitki gibi yetiştirilen çocuklarımız, dünyaya açıldıkça hastalanmaya; hastalandıkça hemen tedavi olmak için ilaçlara saldırmaktalar. (gencdergisi.com, Genç Bilim, Titiz Büyümeyin! Mazallah Ölürsünüz Sonra!)
Bu nedenle ‘nazenin’ toplumumuzun refah seviyesi geliştikçe nedense sağlıklı yaşam anlayışımız fakirleşmektedir. Başımız, boynumuz ağrısa biraz da ateşimiz varsa hemen antibiyotiklere, ağrı kesicilere ve ateş düşürücülere koşarız. Sanki ölümsüzlüğü, birkaç hapı tok karnına yuttuğumuzda kazanacağımızı düşünürüz. Gerçek; yani uzun yaşamanın sırrı ise araştırmalarla daha da gün yüzüne çıkmakta. Bakteriler veya nam-ı diğer ‘mikroplar’ bize her zaman öcü gibi gelir. (gencdergisi.com, Genç Bilim, Iyyyy! “Mikroplara” Bak (!)) Vücudumuzun savunma sisteminin eğitilmesinde ve daha tehlikeli hatta öldürücü olan hastalıklardan korunmamıza vesile olan bu canlılar, azıcık vücudumuzda ‘yaramazlık yapsa’ ve hastalansak, hepsini ‘kan davalı’ addederek en pahalı antibiyotikleri alırız. ‘Ne kadar öldürürsek o kadar vücudumuz temiz olur’ diyerek, vücudumuzdaki yararlı bakterileri de antibiyotiklerle katledip, ağrı kesicilerle ve ateş düşürücülerle sanki vücudumuzda bayram havası estiririz.
Antibiyotik sadece ilaç olarak alınmaz!
Dünya nüfusu arttıkça bu kalabalığı doyurmak da zorlaşmakta. ‘Karun sanayiciler’, bunun için daha kolay et ve bitkisel besin kaynakları üretmek zorunda! Gün ışığı görmeden kısa bir sürede yetiştirilen tavuklar, hastalıklara yakalanmasın diye her türlü antibiyotik içirilerek bize ‘sanki yeşil çimenler üstünde yetiştirilmiş’ gibi tavuk ambalajları içinde satılmakta. Bu durum, antibiyotiğe dirençli bakterilerin kümeslerde yetişip yine soframıza konmasına sebep olmaktadır.
Ölüm bize daha yakın!
Vücudumuzun dili yoktur; zaten vücudumuz aslında ‘vücut diliyle’ konuşmakta uzmandır. Ateşimizin artması veya ağrı hissetmemiz, mikropların savaşı kazandığı anlamına hemen gelmez. Bilakis vücudumuzun savunma sisteminin de güçlü olduğunu ve elinden geleni yaptığını gösterir. Ancak erken kullandığımız ilaçlar, savaşı başlatmadan bitirip, ‘sahte bir barış’ havası estirmekte ve olası tehlikeli fırtınalarda vücudumuzu daha savunmasız hale düşürmektedir. Dünyada en çok kullanılan ilaçlar listesinde antibiyotikler dördüncü sıradayken (ağrı kesiciler bu listeye giremezken dahi) ülkemizde antibiyotikler ve ağrı kesiciler ilk iki sırayı kuşatmakta. Araştırmalar ülkemizde her üç reçeteden birinde antibiyotikler yazdığını göstermektedir. Ancak hastalıkları bu denli silmeye çalışmamız, tam tersi bir etki doğurmuş anlaşılan. Çünkü antibiyotiklere dirençli bakterilerin ülkemizde görülme oranı Amerika’dan ve Kuzey Avrupa ülkelerinden dört kat daha fazla.
İlaç kullanımındaki savurganlığımız sadece devletimize ekonomik bir yük getirmekle kalmayıp, ‘Karun ilaç’ şirketlerini de yeni antibiyotikler geliştirip satmaya teşvik etmekte. Çünkü dirençli mikropların vücudumuzda çoğalmasını engellemek için gün geçtikçe elimizde bulunan antibiyotikler bir işe yaramayacak. Dolayısıyla bu durum, bizi daha pahalı ve az bulunan ilaçları kullanmak zorunda bırakacak.