Dışarı çıkana kadar duyduklarını anlattı. “Burası Türkiye, bunlar emniyet yetkilileri, bu günleri gördüm ya, daha gam yemem” diyerek anlattıklarına yüreği de eşlik ediyordu. Heyecandan hızlandığını, bu arada yanındakinin geride kaldığını fark edememişti. Durup, başını arkaya çevirdiğinde gördüğü manzara karşısında şaşırdı.
Bir STK’nın misafir öğrenciler biriminin başındaydı. İki yüz küsurdan fazla öğrenci ile ilgileniyordu. Yeni Türkiye’nin kapılarını açtığı ve dünyanın dört bir tarafından gelmiş uluslararası öğrencilerle ilgili böyle bir görevde bulunmaktan gayet memnundu. Memnuniyeti sadece işinin öneminden ötürü değildi; muhatap olduğu yetkililerin konuya yaklaşımlarını da çok takdir ediyordu. Kardeşlik böylesini gerektirirdi zaten. Yolu çok sık Emniyet’in Yabancılar Şubesi’ne düşüyor, muhatap olduğu memurların yardımseverliği, ilgisi ve samimiyeti ona sevinçle karışık bir şükür hissi tattırıyordu. O yüzden buraya gelmek ona hiç ağır gelmez, bilakis çok zaman kendisine göreceği muameleden emin bir hoşnutluk eşlik ederdi.
O gün bir Tacik öğrencinin önüne düşüp geldiğinde de aynısı oldu. Yabancılar Şubesi’nin geniş açık ofisinde sadece kendileri ile ilgilenen memur değil, neredeyse bütün memurlar içlerinden gelen bir tebessümle Türkiye’nin misafirlerine ellerinden gelen yardımı yapmaya çalışıyorlardı. Gece 3’e randevu verdiklerini biliyordu. Yeter ki misafirlerimizin işi görülsün diyen bu fedakar memurlara takdir hisleriyle baktı. Memleketinden yeni gelmiş Tacik öğrencinin işini çabucak hallettiler. Evrakları uzatan memura içten bir gülümseme ile teşekkür ederken, yan kontuardan yükselen ses dikkatini çekti. Oradaki memur, yabancı öğrenciye evrakları göstererek bir şeyler anlatıyordu. Sesi biraz yükselse de nezaket ve kibarlığından eksilen bir şey yoktu:
- Evraklarınız eksik. Bu evraklar olmadan işleminizi devam ettiremem.
Dönüp yabancı öğrenciye baktı. Sanki boşluğa bakar gibi dikilmiş gözlerinden söyleneni çok anlamadığı net okunuyordu. Memur tekrar etti:
- İşinizi yapabilmem için evraklarınızı tamamlamanız lazım.
Öğrencinin evrakları alıp geri dönüşündeki çaresizlik dikkatini çekti. İzlemeye başladı. Öğrenci yavaş ve mütereddit adımlarla salonun en merkezi yerindeki odaya doğru gidiyordu. Çok geçmedi, odadan yanında omuzları kalabalık birisiyle çıktı. Kendisi ile beraber olanı biteni izleyen Tacik öğrenciye çıkan yetkiliyi işaret etti:
- Bak bu şubenin amiri bu!
Amir salonun tam ortasına gelince “Arkadaşlar!” diye bağırdı. Bir anda salonda herkes amire dönmüştü. Memurlar yerlerinden kalktılar ve amirlerine dikkat kesildiler. Herkesin kendisine yöneldiğine kani olan amir konuşmaya başladı:
- Arkadaşlar! Bizler bu misafir kardeşlerimize yardımcı olmak için buradayız. Siz onlara yardım etmez, onların işini görmezseniz bu arkadaşlar kalkıp kime gitsinler? Bakın Peygamber Efendimiz’in hayatını iyi okumamız lazım. O’nun hayatında geçen Ensar’la Muhacir’in kim olduklarını biliyor musunuz? Ben size Ensar ile Muhacir’in kim olduklarını anlatayım. Ensar biziz arkadaşlar. Bu misafir kardeşlerimiz de muhacirlerdir. Biz şimdi bu muhacir kardeşlerimize gereken yardımı yapmazsak yarın ahirette nasıl hesap vereceğimizi bilemeyiz. O yüzden lütfen biraz daha dikkat!
Sözlerini bitirip yanındaki misafir öğrenci ile az önce evrakların eksik olduğunu söyleyen memura doğru ilerlemeye başlayan amiri takdirkâr hislerle bir müddet takip etti. Sonra olup bitene anlam verememiş Tacik öğrenciye el işareti yaptı:
- Hadi gidiyoruz.
Söylenenleri anlamamış Tacik öğrenci onu kolundan tuttu:
- Ne dedi bu polis, bana da anlat!
Dışarı çıkana kadar duyduklarını anlattı. “Burası Türkiye, bunlar emniyet yetkilileri, bu günleri gördüm ya, daha gam yemem” diyerek anlattıklarına yüreği de eşlik ediyordu. Heyecandan hızlandığını, bu arada yanındakinin geride kaldığını fark edememişti. Durup, başını arkaya çevirdiğinde gördüğü manzara karşısında şaşırdı. Tacik öğrenci durmuş, ellerini dua eder gibi omuz başlarından ta yukarıya kaldırmış, başını göğe doğru yöneltmiş, öylece duruyordu. Niye böyle durduğunu anlamak için yanına yaklaştı. O ara Tacik öğrencinin ağzından dökülen şu yakarış cümlelerini duydu:
- Allahım Türkiye’yi dünyanın başından eksik etme! Allahım Türkiye’yi dünyanın başından eksik etme! Allahım Türkiye’yi dünyanın başından eksik etme! Allahım, benim ülkemi de tez zamanda Türkiye gibi eyle!
O da başını yukarıya kaldırdı. Yukarı şimşek hızıyla gittiğinden emin olduğu o sözlerin arkasına nemlenmiş gözlerini ve şu sözleri ekledi:
- Âmin Ya Rabbi, âmin…
* 14 Mart 2014’te yaşanmış bir olaydır.