“Bu da dahil, bütün genellemeler yanlıştır.”
“Beni öldürmeyen acı güçlendirir.”
On dokuzuncu yüzyıl sonunun en popüler ve en etkili filozofu. Vecize, ironi ve nüktedanlıklarla dolu bir üslup. Dönemini sarsan düşünceler üreten bir dahi. 24 yaşında profesörlük teklifi alan bir düşünür. Yer yer haklı tespitlerde bulunan, ama çoğunlukla saçmalayan bir adam: Friedrich Nietzsche.
Ekim 1844’de Prusya hakimiyeti altında bulunan Lützen’de doğar. Alman kökenlidir. Ailesi dindar ve küçük bir esnaf ailesidir. Babası ve büyükbabası devlete sadık rahiplerdir. Friedrich ismini de IV. Friedrich Wilhem’den aldığı söylenir. İlk eğitim hayatına iyi ve tanınmış eyalet okulu olan Pforta’da başlar. 18 yaşına geldiğinde inancından şüphe eder. Aynı dönemde ailesinin ısrarıyla Leipzig’de ilahiyat eğitimi veren bir yüksek okula kaydolur. 1 yıl sabrettikten sonra bu okulu bırakarak aynı şehirde Filoloji bölümüne geçer.
Bu yıllarda birkaç geneleve gittiği ve frengi hastalığını kaptığı geçiyor kayıtlarda. Hastalık kapmasına rağmen kadınlara olan düşkünlüğü ileriki yıllarda da devam eder, bazı eserlerinde kadınlara dair aşağılayıcı ifadeler geçer: “Kadınlara mı gidiyorsun? Öyleyse kırbacını unutma.”
Askerlik eğitimi ardından Filoloji’yi bitirir, ama Filoloji’de aradığını bulamaz. Bir ara kimya okumayı ve Paris’e yerleşmeyi düşünür. Henüz 24 yaşında iken Basel Üniversitesi’nden klasik filoloji kürsüsünde profesör olmak üzere davet alır. Doktorası bile yoktur bu dönemde. Filolojiye dair olumsuz düşüncelere rağmen geri çeviremez bu teklifi. 10 yıllık hocalık deneyiminin ardından kendini sadece düşünmeye adar ve vaktinin önemli bir kısmını Avrupa seyahatlerinde geçirir. Hayatının son on yılını kaplıca ve dağlar arasında gezinerek durmadan yazar.
Tanrı’nın Ölümü ya da Kiliseyi Sorgulamak
Nietzcshe, Schopenhauer’un İstenç ve Tasarım Olarak Dünya (1918) isimli kitabıyla kitapçıda tesadüfen karşılaşır ve söylenene göre tek oturuşta kitabı bitirir. Bu kitapla kendi düşüncelerini bir anlamda teyit eder. Dünyanın makul bir yer olmadığını ve tarihsel anlam ile ahlakın göreceli olduğunu söyler. Anlam ve ahlakın kaynağını dünyevi unsurlara bağlarsanız elbette göreceli olduğu sonucuna ulaşırsınız. Nietzcshe ve çağdaşlarının yaptığı önemli hatalardan biri de bu “sekülere dayandırma” sorunudur. Tüm bu göreceliğin Tanrı’nın öldüğü gerçeğinden kaynaklandığı sonucuna ulaşır. Şen Bilim (1882) isimli eserinde şu soruları sorar: “Tanrı’yı gömen mezar kazıcılarının seslerini duymuyor muyuz? İlahi çürümenin kokusunu almıyor muyuz? Çünkü tanrılar bile çürüyor! Tanrı öldü! Ve onu biz öldürdük! Tüm katillerin en canisi olan bizler, nasıl teselli edeceğiz kendimizi?”
Teselli sorusunun yanıtını felsefe olarak verecektir daha sonraki yıllarda. Felsefe ile uğraşarak kendimizi teselli edebileceğimizi belirtir. Bunu da şu anlamda söyler: Biz yıllarca kilisenin (veya üniversitenin) “doğrularına” körü körüne inandık, artık kendi kendimize düşünmenin ve kendi doğrularımızı üretmenin vakti geldi.
Nietzsche’nin geliştirdiği felsefenin en sorunlu yönü, Tanrı’nın öldüğünü, yani artık nüfuzunun kalmadığını, gücünü kaybettiği düşüncesini içermesidir. Böyle bir düşünce, kalıplaşmış tüm değerlerin yeniden sorgulanması ve üretilmesi gibi bir sorunu da gündeme getirir.
Nietzcshe’nin başına gelen, neredeyse tüm Aydınlanma düşünürlerinin başına gelendir aslında: Kilise ile hesaplaşma. Aslında Tanrı’yı öldüren Nietzcshe değildir, o sadece haber vericidir. Aydınlanmanın bir sonucu olan (kilisenin öne sürdüğü anlayış olarak) Tanrı’nın ölümü Kopernik ile başlar. Yine bu sayfada yazmıştık; Kopernik, “evrenin merkezi dünyadır” anlayışını yıkıp “hayır evrenin merkezi güneştir” (daha sonra yapılan gelişmiş araştırmalar güneş sisteminin evrenin çok küçük bir parçasını oluşturduğunu gösterdi) dediğinde tüm yerleşik kalıplar sarsılmıştı. O halde insan da merkezde değildi, dolayısıyla Tanrı diye bir şey olmayabilirdi, yoksa kilise bizi aldatmış mıydı?
“Cennet Yeryüzündeki Hayatı Değersiz Kılar”
Onun eleştirisi sadece ahlakla sınırlı değildir, Hristiyanlığı, ölümden sonra hayatı fikrini öne sürerek, hayatı değersizleştirmekle suçlar. Ona göre cennet fikri, yeryüzündeki hayatı değersiz kılar. Hal böyle olunca Hristiyanlık gibi ölüm sonrası hayat olduğu görüşünü öne süren tüm inanışlar insan istencini (irade ve özgürlüğünü) yozlaştırır. İşte bu yüzden “insan kendinin sorumluluğunu almalıdır” gibi Allah merkezli değil, insan merkezli bir hayat biçimi sonucuna ulaşır.
Nietzcshe, yaygın kanaate göre nihilisttir, fakat biraz araştırdığımızda; milliyetçiliğin yükseldiği, ilahi olanın yerine dünyevi olanın vurgulandığı, bilimin metafiziği yani dini (sözde) gölgede bıraktığı bir dönem olan on dokuzuncu yüzyıl ortalarının nihilizmini eleştiren bir filozof olduğu sonucuna ulaşırız.
Kullandığı temel araçlardan biri ironidir ve belli açılardan muazzam bir nüktedandır. Bazı zamanlar dağın tepesinde bağırır ve belli belirsiz kahkahalar atar. Bazen kendi oluşturduğu karakterlerin ağzıyla konuşur.
Akademi içinde esaslı düşünceler üreten çok kişi vardır, her dönemde olur fakat genel itibariyle bu düşünceler akademi içinde kalır. Marx, Freud, Nietzsche gibi isimlerin üzerinde durduğu ana temalar akademinin dışına taşmış, toplum bilincinde de bir şekilde yer etmiştir. Bu isimleri çağdaşlarından ayıran en önemli özellik de bu olacaktır.
Nietzsche’nin Yahudi düşmanı olduğu kanaati yanlıştır. Onun biyografisini yazan Rüdiger Safranski şöyle der: “Neticede, Nietzsche sosyalizm karşıtıydı, milliyetçilik karşıtıydı ve ırkçı düşünce karşıtıydı. Bu üç eğilim olmasaydı ondan olağanüstü bir Nazi olurdu.”
Dans Eden Tanrı?
Kendini toplumdan soyutladığı son dönemlerinde ev sahibesi bir gün anahtar deliğinden onu gözetler ve çırılçıplak halde dans ettiğini görür. Böyle Buyurdu Zerdüşt isimli çalışmasında da şöyle diyerek saçmalamanın sınırlarını zorlar: “Ancak nasıl dans edileceğini bilen bir Tanrıya inanabilirim.”
Ocak 1889’da bir adamın atını kırbaçladığını görür, atın boynuna sarılarak hayvanı korumaya çalışır ve ardından yere yığılır. Uzun süre tedavisi devam eder. 1890 yılında felç geçirerek akıl sağlığını önemli ölçüde yitirir. Hayatının son bir yılını frengiden dolayı korkunç acılar içinde geçirir. Nietzsche 1900 yılında, babası gibi bir dizi beyin kanamasının ardından hayatını kaybeder.