Gündemimiz içine kapanmış durumda. Yakın dövüş müsabakası izliyor gibiyiz. Bu kavganın hararetinden gözler sadece ringde. Yanımızdakilerin fütursuzca tezahüratlarına kendimizi ayak uydurmak zorundaymış gibi hissediyoruz. Yumruklar sıkılmış. Kavga bittiğinde hasar tespit yaparken anlayacağız durumun vahametini.
Peki, ne yapmalı? Hattı olabildiğince geniş tutarak işe başlayabiliriz. Ahmet Davutoğlu meşhur bir sözü kendince yeniden yorumlamıştı. “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır bu satıh tüm dünyadır.” Evet, biz cihanşümul bir ecdadın kendi derdine düşmüş torunları olarak bu şekilde devam edemeyiz. Günlük olayların bizim zihnimize yaptığı saldırıyı başka hiçbir kudret bu şekilde yapamaz. Bu saldırıları püskürtmenin yegâne yolu; yükselmek. Yükselerek daha geniş bir perspektiften olaylara bakmalı ve kendimize daha önce hiç çizmediğimiz vicdani rotalar çizmeliyiz.
Bugün dünyanın hali nicedir? Bak dün Mısır, Arakan, Doğu Türkistan, Patani, Irak, Afganistan diyorduk. Kendi kavgamıza düşünce oraları düzeldi, kurtuldu mu sandık? Hayır, tam tersine onlar kanamaya devam ettiği gibi başka yerler de karıştırılıyor. Bosna Hersek, Kırım, Orta Afrika ve kapanmayan yaramız Filistin. Yarın nerede bir cephe açılacak hiç bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa bu bir dünya savaşı. Biliyorum, tarih kitaplarına böyle geçmeyecek ama bu dünya görüşlerinin savaşı. Ve biz dünya görüşümüzü kendi içimize sığdırdığımız an bu savaşın mağlubu haline getiriliyoruz. Oynanan oyun bu.
En son lise yıllarında baktığımız, büyük dünya atlasını tozlu raflardan indirmenin zamanı geldi. Arjantin, Bolivya, Şili, Brezilya, Uruguay gibi ülkelerde Osmanlı pasaportu taşıyan Gauchoları atlasta at koştururken göremeyiz belki ama bundan haberimizin olmadığı bizi şaşırtmazken Meksikalı dünyanın en zengini olduğu söylenen kişinin de bir Osmanlı torunu olduğunu çoğumuz duymuşuzdur magazin yüklü haberlerde. Asya’nın en doğusunda ağız müziği yapan Budist Tuva Türklerini bugün çok az kişi Türk olarak görüyor, oysa onlar 1950li yıllarda "zorla budistleştiriliyoruz bize yardım edin" diye bir mektup yolladıklarında ülkemizden hiçbir cevap gitmemişti. Endülüs’te Frenklerin işgalinden kalan üç beş satır yazıyla bugün atomu parçalayan Batı, terörle suçladığı ülkelerde binlerce mazlumun katledilmesine sadece kaygıyla bakıyor, biz ise Batı’ya kızamıyoruz çünkü biz kendi derdimize düşünce bunlardan haberimiz bile olmuyor.