"Mehlika Sultan`a âşık yedi genç
Gece şehrin kapısından çıktı:
Mehlika Sultan`a âşık yedi genç
Kara sevdalı birer âşıktı.
Bir hayalet gibi dünya güzeli
Girdiğinden beri rüyalarına;
Hepsi meşhur, o muamma güzeli
Gittiler görmeye Kaf dağlarına."
Bizim Mehlika sultana âşık 40 genç, Kaf dağına değil de, Afrika çöllerine gidip, hem de geri döndüler muzafferane... Lakin onlar giderken arkalarında; “Siz mi gideceksiniz?” diye soran gıptalı yüzleri, dönüşte de “Gidiyor musunuz? Yine gelecek misiniz?” diye soran acılı gözleri bırakarak yola revan oldular.
Biz kendilerine “Ensar” adı verilen o kutlu zümreye bahşedilmiş özel cennet hediyelerini ve en önemlisi de “rıza makamını” görünce hem özendik, hem de kıskandık. Devran döndü ve bir ses, “Haydi, sefer var deyince, sağına ve soluna bakmadan ben varım” diyenler atıldı. Kalanların hüznüyle...
Ama dünyamızın ve yakın coğrafyamızın yaşadığı sıkıntılar bize herkes için “Ensar” olma fırsatını verecek gibi. Zira bendenize göre muhacir olmak, Ensar olmaktan çok daha kolay. Hayatın bir dizi şartları sizi her şeyi bırakıp çıkıp gitmeyi gerektirebilir. Hatta bu bazen kısa bir düşünmenin arkasından hemen de oluverir. Ama Ensar olmak? Her gün aynı duygu ve inançla kucak açmak daha zor görülüyor. Ama başarılamaz değil...
Mesela Konya’da sadece Suriye’den hicret eden 1000 civarında aile var. Bunun Somali vb. olanları hariç. Öyleyse her aile Ensar olma hakkını yanı başında bulmuş demektir. Bunun için uzaklara gidemeyenlerin hasretine de gerek yok. Her aile yaşadığı şehirden veya en yakınından kendisine bir kardeş aile edinmeli. Sivil toplum kuruluşları, hatta devlet idaresi – valilikler, belediyeler de- buna aracılık etmeli. Gelenler, sıkıştığında kapısını çalacak, belki de başını omuzlarına yaslayıp ağlayacağı bir “kardeş aile” bulabilmeli.
Böyle bir teklife “herkesin işi gücü, maddi sıkıntıları var…” gibi bir dizi mazeretler sıralanabilir. Ama galiba bunun en kısa çözümü empati yapmaktır. Bunun sadece para isteyen değil, gönül isteyen bir davranış olduğunu dikkate alabilmektir. Bu ani ve yoğun hicret dalgasının (geçmişte yaşanan bazı olumsuz örneklere kıyasla) muhtemel mahzurlarından yakınan, endişelerini dillendiren kimseler için de bir sosyal terapi olacaktır.
Doğal ve vazgeçilmez kültür akışını ve uyumu, içinde “Allah rızası” olan, sonunda özel olarak “rıza” nimetiyle hitam bulacak bir Ensar ibadetine dönüştürmek mümkün olacaktır. Gözü yaşlı bir yetimin başını okşamak, dilini bile bilmediği bir çift gözle sessiz, ama sevgi diliyle hem de bakışarak anlaşmak sadece Afrika’da mümkün olamayacaktır.
Köyünde çiftçilikle uğraşan bir Müslüman kendisi için edindiği kardeşini arada bir ziyaret edecek, onları köyüne bekli de işine ve ardından da aşına davet edecek olması her iki taraf için de özel ve önemli olacaktır. Bu durumu sadece maddi yardım olarak algılamak gerçekten son derece işi kısırlaştırmaktır. Sahabe-i Kiram’ın tarlada çalışma ve Allah Resulünü dinleme konularında işleri sıraya koyduklarını, hayatı beraber omuzladıklarını düşünürsek durum daha güzel açığa çıkacaktır. Zira sürekli yardım almanın ezikliği ile onları –istemeden bile olsa- ezmek hiç de hoş bir davranış olmayacaktır.
Biz bu kardeşlerimizin acilen ve salimen kendi vatanlarına dönüşlerini arzular, bu konuda duacıları oluruz. Ne var ki bizim Suriyeli gelinimiz, Afrikalı damadımız olursa, bunu da kardeşlik hukukunun bir hanesine yazmalıyız. Eğitim veya iş için yaban memleketlere gidip, bir de orada bir ecnebi ile evlenen gençlerimiz çok da garipsenmezken, aynı sokakta yaşadığımız bu muhacirlere gönül kapısını kapatmak, kalın duvarlar örmek çok da imânî olmasa gerektir.
Gelişen ve hâlâ Mısır gibi ülkelerde daha da acılaşan şartlar, çok acilen Ensar ruhunu ve birebir kardeşlik uygulamasını yapmayı gerekli kılıyor. Onların maddi yardımlardan daha çok kardeşlik, sevgi ve şefkatine ihtiyaç duydukları bir gerçektir.
Kafdağı burada, Mehlika sultan gerçeğin ta kendisi, âşık yiğitlerin sayısı sınırlı da değil. Dönmeme riskleri hiç yok. Kayıp endişesi sıfırdır. Haydi bismillah. Niyet ettik Ensar olmaya...