Muhabbetullâha (Allah sevgisine) erişebilmek için beşerî muhabbette son merhale olan “Rasûlullâh muhabbeti”ni lâyıkıyla idrâk etmek icap eder. Zîrâ bu, ilâhî muhabbete yükselten son basamak mesâbesindedir. Bundan dolayıdır ki, Rasûlullâh muhabbetini yaşamayanlar, muhabbetullâha ulaşamazlar. Bilmek gerekir ki, Allâh’a muhabbet deryâsına götürecek olan yegâne rahmet ve muhabbet pınarı, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’dir. Öyle ki Hazret-i Peygamber’e muhabbet, Allâh’a muhabbet; O’na itâat, Allâh’a itâat; O’na isyân, Allâh’a isyân sadedindedir. Buna göre Hazret-i Peygamber’in muazzez varlığı, beşer için bir muhabbet melcei, yâni sığınağıdır.
Nitekim âyet-i kerîmede buyrulur:
“(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allâh da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın...” (Âl-i İmrân, 31)
Şüphesiz ki, muhabbetin en büyük alâmeti itaattir; sevilen uğrunda fedâkârlıktır. Seven, sevdiğine gönlündeki muhabbet seviyesinde tâbî olur. Şâyet davranışların temelinde muhabbet varsa, orada samîmiyet, ihlâs ve bereket vardır. Ameller, muhabbet zemîni üzerinde icrâ edildiğinde ulvîleşir. Muhabbetsiz, yâni yürekten gelmeyen, zoraki hâl ve davranışlar ise, samîmiyetten mahrum bulunduğu için, nefsâniyeti palazlandırmaktan öteye geçemez.