Atom âlemi, bizim değer yargılarımızla ölçülemeyecek bir düzene sahipti. Hiçbir zaman yiyemeyeceğimiz ve onun için değerini belki de hiç düşünemeyeceğimiz “Demir”, atomlar aleminin belki de kralıydı. Çekirdeğinde 26 protona sahip olan “Demir”, bu sayede çekirdeğin içinde bulunan iki farklı kuvvetin (proton ve nötron ya da u quark ve d quark) birbirini tam olarak dengelediği bir duruma sahipti. Yani “Demir”, kainatta en kararlı yapıya sahipti. Hatta diğer tüm atom çeşitleri, “Demir”in kararlılığına ulaşmaya çalışıyorlardı. Önümde duran besinler içersindeki “karbon, hidrojen, oksijen vs.” tüm atomlar, aslında hiç de durumlarından memnun değillerdi. Amaçları hep “Demir”in kararlılığına ulaşmaktı. Garip ama gerçek; yemeye sabırsızlandığım şu nimetler, aslında şu çay kaşığının yerinde olmak için can atıyorlardı.
“Demir”in diğer tüm atom çeşitlerine deyim yerindeyse imamlık yapmasını Kur-an’ı Kerim de, Hadid (Demir) sûresiyle de tasdik edilmiştir. Mutlak güç sahibi olan Allah, Hadid Sûresi’nde "Demir”in bize gökten indirilen bir nimet olduğunu belirtmektedir. Araştırmalar, “Demir” gibi kararlı ve atom ağırlığı yüksek olan atomların, Dünya’nın oluşumu sırasında oluşamayacağını hatta ancak Güneş’in merkezindeki sıcaklıktan daha yüksek bir sıcaklıkta oluşabileceğini aktarırlar. Yani Güneş içerisindeki enerji, “Demir” atomunu oluşturan enerji karşısında ateş böceğinin ışığı suretinde kalıyordu. Bu durumda “Demir”in oluşması için gerekli enerji, sadece büyük yıldızların patlaması (Süper-Nova) sonucu oluşabilecekti.
Dünya’nın oluşumu sırasında, patlayan yıldızlardan gelen meteorların Dünya’ya çarpmasıyla da “Demir” her tarafı kaplamış olacaktı. Yani Kur’an’da da belirtildiği gibi Allah, “Demir”i suyun gökten indirilmesine benzer bir şekilde semadan indirmişti.
Kahvaltımızı bitirirken, aklımda hâlâ aynı nokta vardı: “Bu kadar sanatlı olarak birleştirilen nimetleri yaratan Allah, ne kadar büyüktür.” Son noktayı Hocaefendi, Kıyamet Sûresi’nin uzun soluklu tefsirini yaparken koymuştu. Her şeyi yoktan bir araya getiren Allah, bizi bir kere daha bir araya getirecekti: “İnsan, onun kemiklerini Bizim kesin olarak biraraya getirmeyeceğimizi mi sanıyor?” (3. ayet)