Libya halkı meşruluğu çokça tartışılan uluslararası bir saldırı ile karşı karşıya. Uluslararası koalisyon, yağmur gibi yağdırdıkları bombalarla, gemilerden, denizaltılardan fırlattıkları füzelerle sözüm ona bir zalimin insafına terk edilmiş Libya halkını kurtarma ameliyesini gerçekleştiriyor! Dünya kamuoyundan da, bunun bir kurtarma operasyonu olduğuna inanması isteniyor.
Evet, Kaddafi bölge diktatörleri arasında en zalimlerinden biri. Belki çok daha öne Libya halkı bu zalimin elinden kurtarılması gerekiyordu. Ancak topyekun bir savaş anlayışıyla değil.
Bugün Libya’da yaşananlar, Irak’ın işgali sürecinde seyrettiğimiz bir film hatırlatıyor aslında bizlere. Filmin başrol oyuncuları hemen hemen aynı…
Bu kez Kuzey Afrika sahillerinde çevrilen filmin tek farkı, esas oğlan rolünü Fransa’nın ABD’nin elinden kapmış olması. Bir de biraz daha fazla figürana yer verilmiş olması var… Filmin nasıl şekillenip sonuçlanacağı merak konusu… Bush’un yönetmenliğinde çevrilen, Irak’ın kimyasal silahlardan arındırılması masalının işlendiği filme mi yoksa terörle mücadele masalının konu edinildiği Afganistan filmine mi?“ Ya da yepyeni bir senaryo mu söz konusu olacak? Bekleyip göreceğiz…
Filminde esas oğlan rolüne soyunan Fransız artist Sarkozy’nin Libya lideri Kaddafi tarafından nasıl aldatıldığına değinmeden geçemeyeceğiz. Meğer mösyö Sorkozy, daha düne kadar can ciğer kuzu sarması olduğu Kaddafi’nin tam bir cani olduğundan haberdar değilmiş! Meğer mösyö Sarkozy, Fransız firmalarını ihya eden anlaşmaları imzalarken kucakladığı Kaddafi’nin, halkının üzerine bomba yağdırabilecek kadar vahşi bir despot olduğunu bilmiyormuş! Meğer mösyö Sarkozy, gözünden bile sakındığı Libya halkını, bir çöl bedevisine emanet ettiğinin farkında değilmiş!
Sözün özü, meğer mösyö Sarkozy,koynunda yılan besliyormuş da haberi yokmuş! Geç olsa da uyanmış mösyö. Libya halkının intifadasının yanında yer almayı, Libya halkının bu despotun elinden kurtarmayı boynunun borcu bildiği içinmiş bütün acelesi. Bu yüzdenmiş Libya halkını kurtarma operasyonunun (!) görüşüldüğü Paris zirvesine, takoz koyabilir endişesi ile Türkiye’yi davet etmemesi.
Bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini,aksi takdirde o çok önemsediği Libya halkının bir deliye kurban gitmek üzere olduğu kaygısı yüzündenmiş… BM Güvenlik Konseyi’nden Libya’ya müdahale edilme kapısını aralayan 1973 sayılı kararın çıkması ile soluğu Libya semalarında alan uçaklarıyla Libya halkını kurtarma operasyonu başlatan ülke olma şerefine nail olması bu yüzdenmiş…
İşin esprisi bir yana Batı’nın çifte standardının, standart haline geldiği bir dünyada yaşıyoruz. Tunus intifadası başladığı günlerde Ortadoğu’nun militan laikliğinin en acımasız örneklerini sunan bir diktatörün yanında yer almayı tercih eden Fransa, Libya özelindeki politikasının hedefinin, Libya halkını bir zalimin elinden kurtarmak olduğu masalına inanmamızı bekliyor.
Mösyö Sarkozy başkanlığındaki o Fransa ki daha bir ay önce despota karşı direnen Mısır halkının özgürlük mücadelesini ıskalamıştı. Iskalamak bir yana Tahrir meydanında katledilen Mısır halkının çığlıklarına kulaklarını tıkamıştı.
Bugün Libya halkının yanında yer aldığını hatta onların hamiliğine savunduğunu iddia ediyor. Kimi kandırıyorsun mösyö Sarkozy? Siz değil miydiniz Afrika’daki sömürü çarkının devamı için bütün despotların hamisi? Siz değil miydiniz Ruanda’da üç ay gibi kısa bir zaman içerisinde 1 milyon insanın katledilişinin müsebbibi, bu vahşeti gerçekleştirenlerin hamisi?
Lafı daha fazla uzatmadan sonuca gelelim. Fransa başta olmak üzere Batı’nın Libya konusunda insani sebeplerle hareket ettiğine inanmak için bir hayli saf olmak gerek. Putin bile bu saldırıyı haçlı seferine benzetiyor. Hatta Fransa İçişleri Bakanı Claude Gueant bile; “Sarkozy, Haçlı Seferi’ne öncülük ediyor” diyor.
Yani… Yanisi şu; Libya’da olup biten,Libyalıları bir caninin elinden kurtarma operasyonu değildir. Batı dünyasının, Afrika’yı Çin’e, Rusya’ya kaptırmama kavgasının bir parçasıdır.