
Genellikle yazılarımızda fotoğrafı, konuya herkesin bakmadığı, bakmayı akıl edemediği açıdan bakmak ve gördüğünü ve fotoğrafta sunmak istediğinin sınırlarını çizerek (kadrajlayarak) kompozisyonu oluşturmak sanatı olarak tarif etmeye çalıştık bugüne kadar. Birçok yazımızda ısrarla kadraja yani kareye neyi alıp, neyi almamamız gerektiği noktasında hatırlatmalarda bulunmaya çalıştık. Bu genel olarak fotoğrafın her alanı için olduğu gibi mimari fotoğraflar için de temel geçerli bir kural. Hatta mimari fotoğraflarda en çok dikkat edilmesi gereken nokta bile diyebiliriz. Çünkü bu inceliği kaçırdığımız zaman, mimari eserlerin genel yapısını, tarihini, kültürünü, estetiğini hatta ruhunu doğrudan etkileyen yeni bir fotoğraf çıkar karşımıza. Mesela 500 yıllık bir cami fotoğrafı çekerken öyle bakış açıları yakalamak gerekir ki, o yapıyı kendi mimari özellikleri bozulmadan anlatabilelim. Bu bakımdan gerek dışarıdan çekilen genel mimari fotoğraflar, gerekse iç mimari fotoğraflar ayrı bir çalışma, özen, dikkat, ekipman ve tecrübe gerektirir.
Geçtiğimiz aylardaki yazılarımızın birinde; “Sadelik, basitlik, kadrajda seçici davranmak, birçok fazlalığı ayıklamak, ayrı bir emek ve birikim gerektiriyor. Fotoğraf karesine nelerin gireceğine karar vermek kadar, nelerin ayıklanması gerektiği de önemli. Hatta bu ayıklama, bazen çok daha hayati bir seçim haline gelebilir.” değerlendirmesinde bulunmuştuk. İşte mimari çekimlerde bu cümleleri asla unutmayalım. Mimari fotoğrafları çekerken yapının genel karakteristik özelliklerini yansıtmak birinci hedefimiz olmalı. Bunun için çekim yapmadan önce iyi bir bakış açısı aramanın yanı sıra, binanın değişen ışık ve hava koşullarıyla nasıl aydınlandığını; yani doğru ışığı, doğru bakış açısını, doğru zamanı yakalamak için, binanın değişen koşullarla nasıl bir değişim gösterdiğini, uzun uzun incelemek gerekir.
Aslı Bal Konya’da bulunan Hacı Veyiszâde Camii fotoğrafını böyle bir bakış açısının ve arayışının güzel bir örneği olarak göndermiş. İnternetten kısa bir araştırma yapın, caminin bu açıdan çekilmiş fotoğrafı neredeyse hiç yok. Bu da gösteriyor ki Aslı hanım güzel bir bakış açısı yakalamış. Bu sayede tarihi caminin mimari yapısına gölge düşürecek hiçbir fazlalık kareye girmemiş. Bunun yanında ağaçlar, fıskiyeden çıkan su ve ters ışık oldukça doğal bir atmosfer oluşmasına sebep olmuş. Belki bir iki adım daha sağdan çekerek hem minarelerin tam görünmesi hem de sağ alt köşede duran ‘havuza yabancı madde atmak yasaktır’ tabelasından kurtulmak sağlanabilirmiş.
Esad Garip yine bir cami fotoğrafı göndermiş. Adana’da bulunan Sabancı Merkez Camii fotoğrafı bu. İlk başta şunu söylemeliyiz. Gerçekten iyi bir noktadan (muhtemelen yakında bulunan bir ev veya otelden) çekmiş fotoğrafı. Çekilen yerin camii için çok uygun bir yer olduğu anlaşılıyor. Çünkü minarelerin tamamı, cami ve etrafındaki park oldukça ayrıntılı görülebiliyor. Ancak fotoğrafta teknik bazı eksiklikler var. Fotoğrafı cep telefonu ile çektiği için, netlik, ışık ayarı, kadraj seçimi gibi temel düzenlemelerin hiç birisini yapma şansı olmamış. Mesela sağ tarafta görünen yüksek bina Osmanlı tarzı bir yapıyla çok uyuşan bir bina değil. Bu bakımdan kareye almamak en iyisi olurdu.
Fatih Yılmaz muhtemelen Karadeniz’in güzel bir köşesinde çektiği yağmur, sis, örümcek ağı ve damlaları gösteren güzel bir fotoğrafı paylaşmış bizimle. Genel olarak dikkatli bir gözü olduğu anlaşılıyor Fatih’in. Örümcek ağındaki damlaları çekme fikri bazı konuları çoktan öğrendiğini gösteriyor. ancak fotoğrafta temel bir iki noktada aksaklıklar olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Birincisi karede bazı fazlalıklar (sağ alt köşedeki tabela, trafik dubaları) fotoğrafta dikkat dağılması yanında fotoğrafın gücünü de oldukça zayıflatmış. Bunun gibi ayrıntı gereken bir konuyu çekeceksek, daha seçici davranmalıyız. Mesela biraz daha sağdan ve mümkünse biraz daha eğilerek örümcek ağını çekebilseydik hem o fazlalıklardan kurtulur hem de ağın üzerindeki su damlacıklarını çok daha net görebilirdik. Hatta bu fotoğrafta kareye kulübenin girmesine bile gerek yok. Daha sade ve çekebiliyorsak makro bir çekimle bu fotoğraf çok daha güzel olabilirdi.
Rumeysa Özkök gönderdiği birçok fotoğrafla köşemize hızlı bir giriş yaptı açıkçası. Gönderdikleri içinde en çok çeşmeden su içen kedi fotoğrafını beğendiğim için onu aldım sayfamıza. Fotoğrafın çekildiği nokta, damlayan suyun yakalanması, kedinin bıyık tüylerinin görünümü ve netliği fotoğraf konusunda kendisini çok iyi geliştirdiğini gösteren unsurlar olmuş. Öyle anlaşılıyor ki fotoğraf makinesiyle iyi bir dost olmuşlar. Kullandığı ayarlar (f 11 diyafram, 1/ 800 enstantane ve 1600 ISO) neyi çekmek istediğini ve ne yapması gerektiğini bilen birisinin kararlılığını gösteriyor. Ah bir de musluk klasik tarzda bir musluk olsaymış çok daha güzel olurdu.
Haziran sıcaklarını yaşadığımız bu günlerde içimizi serinleten fotoğraf Kosova’dan geldi. Visar Bajraktari’nin gönderdiği mor kardelen buz gibi karlar içinden sıcacık yüzüyle sanki balkanların güzel havasını taşıdı sayfalarımıza. Aslında kar fotoğrafı çekmek çok kolay değildir çoğunlukla. Çünkü beyaz ayarını iyi yapmadığınızda beyaz karı bütün saflığıyla göstermeniz mümkün olmaz. Visar hem makinesinin ayarlarını iyi yapmış hem de gayet net, kadrajı düzgün bir fotoğraf göndermiş bize. Ellerine sağlık diyoruz...