Ekonomik imkânları son derece sınırlı olan bu ülkede hayat şartları oldukça zor. Açlık, susuzluk, eğitimsizlik, işsizlik ve hastalık insanların birinci derece problemleri. Sokaklar ellerinde boş teneke kutuları ve taslarla bir kap yemek bulmak için dolaşan zayıf ve cılız çocuklarla dolu.
Geçen ay, GENÇ Dergisi’nde Dr. Adem Ergül Bey kardeşimizin yazısıyla tanıştığımız Burkina Faso’ya geçen ay ilk giden kafileden yaklaşık 20 gün sonra 9 ağustos cumartesi günü 4 kişilik bir heyetle yola koyulduk. Yaklaşık 9 saat süren hava yolu seyahatinden sonra ülkenin başkenti Aouagadougou’ya (Vagadugu’ya) sabaha karşı 04.00’te indik.
Bizleri, Nasrullah Cemiyeti’nin başkanı Nuh Bey, onun yardımcıları Osman ve Ahmet Bey, bir de Türkiye’den oraya hizmete giden ve gönlünü “barış ve huzur ülkesi” anlamına gelen Burkina Faso’ya adayarak en zor şartlarda onlarla birlikte varoşlarda yaşamayı tercih eden Bilal Bey kardeşimiz karşıladılar. Bilal Bey enteresan bir genç. Daha sonraki günlerde kendisine: “niçin, yağmur yağınca yolları çamurdan geçilmeyen, diğer zamanlarda toz-toprak içindeki bir semtte, klimasız ve susuz bir evde kalmayı tercih ediyorsun?” diye sorduğumuzda ondan şu manidar cevabı aldık:
“Buradaki kardeşlerimin yaşadıklarını az da olsa tatmadan onların hissiyatlarını anlamak mümkün değil. Onları anlayıp hissetmeden de onlara doğru ve yerinde bir hizmet sunmak mümkün değil”.
Doğrusu bu; kendini aşan, Allah rızasını elde etmek için nefsini feda eden bir anlayış. İnşallah onun bu ulvi anlayışı orada, niyetine göre kendisine güzel hizmet imkânları sunar. Bilal kardeşimizin bu durumu bizlere Yusuf a.s.’ın Hazine’den sorumlu bakan olduğunda, kendisine erzak almak için gelen fakir ve çaresiz insanlara “oruçlu olarak” erzak dağıtmasını hatırlatıyor. Zira Yusuf a.s. bunu, fakirlerin durumunu daha iyi anlayabilmek, onların hissiyatlarını derinden hissedebilmek için yapmıştı. Bu zamanda nadir de olsa böyle gençlerin varlığı içimizde bir umut ışığının yanmasına vesile oluyor.
6 günlük seyahatimiz sonunda Vaga 2000 adında yeni kurulan, Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve sefirlerin yerleştiği varlıklı insanların yaşadığı bölge ile bazı yerler hariç, ülkenin ekseriyetinin son derece iptidai ve zor şartlarda olduğunu söyleyebiliriz. Ülkenin birçok yerinde transit yollar ve şehir merkezlerinin dışında hala asfalt yol, elektrik, su ve kanalizasyon yok.
Ekonomik imkânları son derece sınırlı olan bu ülkede hayat şartları oldukça zor. Açlık, susuzluk, eğitimsizlik, işsizlik ve hastalık insanların birinci derece problemleri. Sokaklar ellerinde boş teneke kutuları ve taslarla bir kap yemek bulmak için dolaşan zayıf ve cılız çocuklarla dolu. İçlerinde on binlerce yetim yavrular var, masum ve ürkek bakışlı. Geleceğinden endişeli, gündelik olarak karnını doyurma çabasında oldukları ne kadar belli. Yalın ayak, üstünde başında doğru dürüst elbisesi olmayan, bazen kendinden iki kat büyük bir gömleğin içinde kaybolan, bazen de birçok yeri yırtık bir şortla gezen çocuklar bunlar.
Bu ülkede her şey zor. Yılın 3, 4 ayında yağmur yağıyor. 8 ay kurak geçiyor. Dereler, nehirler tamamen kuruyor. Yağmur yağınca sellerden zarar görüyorlar. Çamur ve suyun içinde yaşama mücadelesi veriyorlar. Sonra yağmurlar kesiliyor. Bu sefer de susuzluktan perişan oluyorlar. Onlar için her iki durum da, hayatı yaşanmaz hale getiriyor. Ama onlar buna alışmışlar. Zaten başka tercih hakları da yok. Onlar bu kaderi yaşamak zorunda kalıyorlar. Kısacası onlar için hayat çok zor. Bir öğün yemek için birilerinin eline bakan çaresizler yığını.