A. Yasin Demirci
Afrika son yıllarda yıldızı parlayan kıta. Çin’den Rusya’ya, ABD’den Avrupa’ya pek çok ülkenin ilgisi kara kıtaya karşı bir hayli artış bulunuyor. Tabii Türkiye’nin de. 2005 yılının Türkiye’de “Afrika Yılı” ilan edilmesinden bu yana kıtayı yakın markaja almış bulunuyoruz. Geçen ay gerçekleştirilen “Türkiye Afrika İşbirliği Zirvesi” kara kıtaya karşı yapılan son hamlelerden biriydi. Türkiye’den önce pek çok ülke “Afrika Zirveleri” düzenledi. Bunların başında Çin, Japonya, Güney Kore ve Hindistan’da yapılan zirveler geliyor. Bu arada AB ve Latin Amerika da, ülke grupları olarak, Afrika zirveleri düzenlediler.
Afrika’ya karşı dört bir koldan harekete geçen Çinliler bu anlamda en hızlı ülke. Müthiş adımlar atıyorlar. Sudan’dan Etiyopya’ya kıtanın her tarafına dağılmış durumdalar. Oldukça da bonkörler. 2007 yılında itibaren üç yıl içerisinde Afrika kıtasına altyapı ve ticaret finansmanı için oldukça uzun vadeli 20 milyar dolar kredi sağlamaya söz vermişler mesela. Batılı ülkelerin sağladıkları kredi imkanları göz önüne alınınca 20 milyar doların Karun hazinesi gibi olduğu ifade ediliyor. Tüm dünyanın bu ilgi ve alakasının neden pek tabiî ki Afrikalıların karakaşı kara gözü değil. Artık tükenmeye yüz tutmuş enerji ve hammadde kaynaklarının temini açısından Afrika’nın çok önemli hale gelmiş olması pek tabii ki.
Sudan, Afrika’da hem çok zengin hem de el değmemiş hammadde kaynaklarına sahip olması bakımından en çok iştah kabartılan ülke. Çin, burada da aslan payını kapan ülke konumunda. Özellikle de petrol ve diğer hammadde çıkarımı ve işlenmesi alanında. Başta ABD olmak üzere diğer Batılı ülkelerin bu anlamda esamisi okunmuyor. Çünkü Sudan yönetimi, ülkedeki kargaşanın baş sorumlusu olarak gördüğü batı dünyasına bu zenginliğinden tabir yerindeyse zırnık koklatmıyor.
Bu yüzden “soykırım” yapmakla suçlanan Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir hakkındaki iddiaları bu anekdotu göz önüne alarak değerlendirmekte fayda var. Evet Darfur’da bir insanlık dramının yaşandığı gerçek ama bu suçlamanın siyasi olduğu yönünde yaygın bir kanaat var Afrika ve Ortadoğu’da. Sonra ortada şöyle bir gerçek daha var: Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı Luis Morano, eğer bu tavrında samimi olsa, Beşir’den çok daha önce dünyayı kan gölüne döndüren George W. Bush hakkında bu davayı açması gerekmez miydi?