
Dâvûd-i Tâî Hazretleri’nin hizmetine bakan mürîdi birgün ona:
“– Biraz et pişirdim; buyurmaz mısınız?” dedi ve üstâdı¬nın sükût etmesi üzerine eti getirdi.
Ancak Dâvûd-i Tâî -kuddise sirruh-, önüne konan ete bakarak:
“– Falanca yetimlerden ne haber var evlâdım?” diye sordu.
Mürîd, durumlarının yerinde olmadığını izhâr sadedinde içini çekip:
“– Bildiğiniz gibi efendim!” dedi. O büyük Hak dostu:
“– O hâlde bu eti onlara götürüver!” dedi.
Hazırladığı ikrâmı üstâdının yemesini arzu eden samîmî mürîd:
“– Efendim, siz de uzun zamandır et yemediniz!..” diye ısrar edecek oldu.
Fakat Dâvûd-i Tâî Hazretleri ka¬bul etmeyip şöyle buyurdu:
“– Evlâdım! Bu eti ben yersem dışarı çıkar, fakat o yetimler yerse, Arş-ı a‘lâya çıkar!..” (Osman Nuri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, 480)