
Bir gün iki Türk alimi Mevlânâ Hazretlerini ziyarete gelmişler ve hediye olarak da bir parça mercimek getirmişlerdi. Onlar, bu hediyenin azlığından ötürü utanıyorlardı. Onların bu durumunu farkeden Mevlânâ hazretleri onlara şu hikayeyi anlattı:
“Allah Teâlâ, Rasûlullah (s.a.v)’e; «Ashâb benim için mal ve para versinler» diye vahiyde bulundu. Allah Rasûlü (s.a.v) bunu ashabına bildirdi. Ashab-ı kirâmın her biri kudreti nisbetinde mal getirdi. Bunlardan bazısı malının yarısını bazısı üçte birini getirdi. Bu sûretle sayısız mal toplandı. Sahâbeden biri fakir ve çoluk çocuk sahibi idi. Bunun üç hurma ve bir arpa ekmeğinden başka bir şeyi yoktu. Bu yiyecek de âilesinin ihtiyacı idi. Ayağa kalkıp bu naçiz hediyesini Rasûlullah’a getirdi ve utanarak yerine oturdu. Ashabdan bazılarını içten içe bir gülme tuttu. Rasûlullah (s.a.v) onların güldüğünü fark etti ve:
«–Size gayb âleminin sırlarından bazı haberler vereyim mii?» diye sordu. Bütün sahâbîler:
«–Buyurun yâ Rasûlallah!» dediler.
Allah Rasûlü (s.a.v) buyurdu ki:
«–Allah gayb âleminin perdelerini gözümün önünden kaldırdı. Ben orada kurulmuş bir terazinin bir gözüne sizin getirdiğiniz bütün malların ve öteki gözüne de bu fakirin üç hurması ile arpa ekmeğinin konulmuş olduğunu gördüm. Bu pek az görünen şey onların hepsinden ağır geliyordu.»
Ashâb-ı kirâm başlarını önlerine eğdiler ve bunun sebebini sordular. Allah Rasûlü (s.a.v):
«–Çünkü o fakir, bütün varını yoğunu vermiştir. Bundan başka bir şeyi yoktur. Hâlbuki diğerlerinin geride biraz malları kalmıştır” buyurdu ve sözlerine şöyle devam etti:
«–Celil olan Allah’ın uğrunda verilen az şey, O’nun katında büyük bir kabul görür. Mesela küçük bir taneyi yere gömüyorlar. Sonra onu Allah’a havale ediyorlar. Yüce Allah o taneyi bir ağaç yapıyor ve bu ağaç sayısız meyveler veriyor. Çünkü onu Allah’a bırakıyorlar. Verilmesi gereken şeyi, bir fakire, bir Allah kuluna vermeli, zira bu Allah’a vermek demektir. Fakirin eline konulan sadaka, ondan evvel Allah’ın eline düşer. Cenâb-ı Hak; “Sadakalar fakirlerin ve hiçbir şeyi olmayanların… hakkıdır” buyuruyor. (Tevbe, 61)» dedi.
Bunun üzerine bütün Muhâcirler ve Ensâr sevindiler.”
Bu kıssa üzerine, o iki alim, Mevlana’ya mürid oldular. (Bk. Ahmet Eflâkî, Âriflerin Menkıbeleri, I, 315-316)