Yok, öyle toplantı ile yatıp kalkan, sonra toplantılara bağımlı hale gelen bir insan olmak istemiyorum. Önemli insanlarda kalsın toplantı. Gün başına düşen toplantı sayısında 0.1’lik azalma olunca, toplantıları özleyenler var. Bir seminerde giyeceği kıyafet hakkında karar verebilmek için bile acil toplantı yapanları var. Tövbe Allah’ım tövbe. Sıradan bir insan olmak ne kadar dinlendirici bir şey. Ha demeyin ki nerde yoruldun. Toplantıdan çıktım kolay mı?!
Msn’deyim. Bir arkadaşım kişisel iletisine “toplantıda” diye yazmış. Ne fiyakalı bir iletidir o öyle. Sanki bir an, bir sessizlik oldu bütün dünyada. Toplantıda iletisi ile bakışıyoruz ve içimden “ah benim de olsa” diye ışıklı yazılar geçiyor (alınıp-satılan bir şey midir ki toplantıda olmak?). Msn iletisinden şarkı sormuşluğum var insanlara ama hiç toplantıda diye yaz(a)madım o satıra. Ne önemli bir insandır o ki, toplantılara katılması gerekmektedir.
Çok değil, bir-iki ay içerisinde, benim de bir toplantıya katılmam icab etti. Müşterisini bulmuş meta havasında dahil edildim toplantıya.
Gittik. Atlıkarınca görmüş çocuklardan daha hayran bir ifade ile bakıyorum etrafıma. Tamam pek de hayalimdeki gibi değil amma yine de çok fiyakalı. Boğaza nazır bir ofisteyiz en azından. Ben ofis diyeyim, siz ev rahatlığında geniş bir salon anlayın.
Birer ikişer diğer elemanlar da gelmeye başladı. Sonra geç olmadan ikram faslı. Bir yandan konuşulur bir yandan yenilir, içilir diye düşünülüyor. Sadece sehpaların yerleştirilmesine yardım ettim. Çay, kurabiyeler, poğaçalar kendiliğinden geldi. Koltuk da rahat. Fakat benden başka aç gelen yok galiba. Kimse tabaklara ilgi göstermiyor. Herkes birbirinin yüzüne bakıyor şimdilik ama bundan daha normal ne olabilir ki! Ne de olsa toplantı yapılacak, yüz yüze bakmak gerek.
Geç kalan bir iki kişi de gelince nihayet başladı toplantı. Dinlemek de iyiyimdir, eyvallah. Bana bakıp bakıp bir şey anlatıyorlar. İlgi çekici, güzel şeyler hani. Ufak tefek sorular yetiyor, onların konuşma isteklerini arttırmaya. Fakat bir süre sonra sadece midemi dinleyebilir duruma geçiyorum. Minik poğaçalar güzel görünüyor. Bir ısırık, bir yudum çay. İşte asıl toplantı bu, hem lezzetli, hem de etkisini çabuk gösteriyor, üstelik bir ihtiyacı gideriyor. Yemek de bir yere kadar fakat, toplantı devam ettikçe hayallerim yıkılıyor, yerine inşa edilen şeye de pek yabancıyım. Sanki ayaklarımı nereye koyacağımı bilemez oluyorum, eteklerim uzuyor, basıp düşer miyim? Bu hırka acaba fazla mı büyük, kollarım içinde kalır da hiç çıkamazsa? Şu yerdeki termosa çarpsam yanlışlıkla, acaba kırılır mı? Martılar kulağımın dibinde çığlık atıyor, sanki karşımda bir cani duruyor ve “seni ele geçirdim, kaçacak yer kalmadı” kahkahası atıyor. Ni ha ha ha ha.
Daha fazla anlatmayacağım toplantıyı merak etmeyin. Yoksa üzerimde kötü bir etkisi olacak. Toplantı bitti. Bitmesi için birazcık uğraşmadık değil hani. Buradan çıkışta uğramamız gereken bir yer var vs. Yalan değil, gerçekten vardı. Neyse, sonra çıktık ofisten. Çıkarken gördü mü gözlerim o muhteşem İstanbul boğazı manzarasını? Tabi ki hayır. Kaçma dürtüsü ile insan arkasına mı bakar? Her şeye rağmen, yolda yürürken toplantı iyi oldu değil mi vs. diye konuşmayı da ihmal etmedik. Değerlendirme babından. İyi oldu tabi, iyi oldu.
Yok, öyle toplantı ile yatıp kalkan, sonra toplantılara bağımlı hale gelen bir insan olmak istemiyorum. Önemli insanlarda kalsın toplantı. Gün başına düşen toplantı sayısında 0.1’lik azalma olunca, toplantıları özleyenler var. Bir seminerde giyeceği kıyafet hakkında karar verebilmek için bile acil toplantı yapanları var. Tövbe Allah’ım tövbe. Sıradan bir insan olmak ne kadar dinlendirici bir şey. Ha demeyin ki nerde yoruldun. Toplantıdan çıktım kolay mı?!
En rahat kıyafeti giyip, boğazı sahilden seyrediyorum. Takvimimde toplantı günlerini işaretlemem gerekmiyor, toplantı günleri öncesi karın ağrıları çekmiyorum. Msn’de uzaktaki dostlarla sohbet edip, interneti limonlu kek tarifi bulmak için kullanıyorum ya, oh ne ala.
Not: Limonlu kek geçer not aldı. İlk misafirlere yeniden yapılabilir.