Allah hiç kimseyi 2-0 yenik duruma düşürmesin.
(Fatih Terim)
Evet, ben futbolu çok önemsiyorum sizlerin de ciddi ciddi önemsemesi gerektiğini söylüyorum. Bunun nedenlerini uzun uzun temellendirebilirim ancak yazı sınırlarını aşacağım için bir başka bahara saklayacağım.
Portekiz maçı öncesi
Avrupa futbol şampiyonası başlamış ben hala derslerle mücadele ediyorum. Ya da dersler benimle mücadele ediyor. Çocuk sesleri geliyor dışardan. Maç yapmaya çalışıyorlar, muhtemelen tek kale oynuyorlar. Çocukların hepsi maç yapmıyor elbette. Apartmanın küçük abisi Ömer bahçede yaşına aldırmayarak bilmiş bilmiş konuşuyor. Bırakalım konuşsun. Akşamki Portekiz maçında da konuşsun Ömer ve diğer Ömerler.
İsviçre Maçı sonrası
Yaz gelmiş evde oturup ders mi çalışılır çıkmak lazım dışarı, inmek lazım halkın arasına. Heyecanlı imamların minberden kayarak indiği gibi (Memlekette heyecanlı imam kalmadığını ima ediyoruz) ben de çocukluktan kalma heyecanlarımı yanıma alarak merdiven basamaklarını üçer beşer atlayarak iniyorum. Bizim Ömer yine toprakla çamurla oynuyor. Apartmanın kızlarına emir yağdırıyor. Oyuncak kamyonunu bana gösteriyor ve “Bak bu benim gerçek kamyonum” diyor. O kamyona aldırmamak mümkün mü? Zaten Cengiz Aytmatov vefat etmiş. Artık bütün kamyonlar “Aldırma gönül” bütün çocuklar Samet bana. Tutuyorum yumurcak ellerinden Ömer’in. Sevginin emek istediğini mi anlatmalı daha pragmatik bir soru mu sormalı? Yook! “Ömer sen neoepik şiir yazabilir misin?” diyorum. Ömer aslında ne sorduğumu anlamıyor. “Ben yazamam ama babam yazabilir” diye ekiyor beni. Ömer beni ekiyor ya ben de zaten çiçeklenmişim iğde oluyorum ıhlamur oluyorum Ezginin Günlüğü’ndeki sardunya ya da leylak oluyorum maziye dalıyorum. Çocuklar anne diye ağlar ama zor işleri babalarının yapabileceklerini düşünürler. Ben de hep öyle düşündüm hala da öyle düşünüyorum. Benim babam her zor işi yapabilir.
Teknik direktör olsa Fatih Terim kadar iş yapabilir. Ama bu sözümle Fatih Terim’i eleştirmiyorum tam tersine Fatih Terim’in de bir baba olduğunu vurgulamak istiyorum. Evet, Fatih Terim’in yapabildiklerinden daha iyisini başkası yapana kadar Fatih Terim en başarılı teknik direktördür ve futbolun babasıdır bizim için.
Uzun bir bahar döneminin ardından Fatih Terim ve aslanları sayesinde televizyon seyretmeye başladım. Sadece maçları izlemiyoruz elbette reklâmlara da şahitlik ediyoruz. Analar, turkolar bir sürü kahraman geçiyor gözlerimizin önünden. Yeri gelmişken Türk futbolcuların anneleri reklâm filminde oynayabilir ama oğulları hakkındaki bilgileri hep dış görünüşte kalır. Futbolcuların annelerinin reklâm filmlerine malzeme edilmesinin acı bir durum olduğunu rahatça hepimiz telaffuz edebiliriz ancak onların bir de maçlar taktikler transferler konusunda fikir alınmak için sıkıştırılması daha da acı bir durumdur. Neyse bu konudaki hassasiyetim yeterince anlaşılıyor biz önümüzdeki maça bakmalıyız. İsviçre ile büyük bir hesabımız var. Onları elimizden kaçırmamalıyız. Bu yaza damga vurmalıyız. Bu yaza neyin damga vuracağını bu konuyu şiirleştiren Murat ’tan öğrenecek değilim. ;) Ölçü dergimizin yaz sayısını da çıkarmışız. Artık rahatım üç ay. Maç gibi şiirler okuyup şiir gibi maçlar izleyeceğim. Her gün gece 12ye kadar bekleyip melek Rıdvan’ın maçlar hakkında ne diyeceğini bekleyeceğim Ahmet Çakar’ın görüntülü konuşma tanıtım reklâmlarını izlemeye tahammül edemeyip kanal değiştireceğim ya da onun “Ben pozitif bilim yapan bir adamım cümlelerimde Allah mallah kelamı geçmez ama bu galibiyet Allah’ın bize mucizesidir.” sözüne şahitlik edeceğim. Sunduğu yarışmada ukalalık yaptığı için canımı sıksa da gerçeği görebilecek iyi bir hakem Ahmet Çakar. Televizyon kanallarında Rıdvan’la Ahmet Çakar’dan başka şeyler de var. Reklâmlardan da bahsediyorduk. Ülker’in “Ooo ooo ooo” reklamı ya da ttnet’in yukarda içeriğinden bahsettiğimiz ana sponsor reklamı var. Daha bir sürü futbolculu futbol toplu reklâm var. Ttnet’in ana sponsor reklamı her ne kadar içerik olarak kötüyse de güzel yönü de var. Reklâmda başörtülü analar var. Başörtülü analar aslında her yerde var. Ama görmezden gelmeye çalışanlar da-var. Güneş gibi her dar kapıdan başörtünün gireceğine inanıyorum. Anayasa mahkemesinin kararından bahseden haberler dek geliyor gülüp geçiyorum. Yine şiir kitabımı elime alıp futbol maçlarını izlemeye başlıyorum.
Çek Cumhuriyeti maçından önce
Şampiyona son yıllarda hiç olmadığı kadar heyecanlı geldi bana. Hollanda, İspanya, Portekiz şiir gibi oynuyor ama Türkiye kim ne derse desin epik şiir gibi oynuyor. Hakan Şükür bırakırsa Galatasaray’ı bırakacağımı her yerde dillendiriyordum. Ama milli takım bırakılmaz. Bu takımda Hakan Şükür yoksa da Servet var. Hakan Ünsal yoksa da Hakan Balta var. (Bunlar Galatasaray’da da var ama olsun. ;) Hakan Arslanbenzer yoksa da Hakan Kalkan var. Bu ülke Hakan’sız kalmamalı. Epik futbol oynanıp epik şiir yazılmalı. Ne futbol bitsin ne şiir akıp gitsin ikisi de. Ama yine de televizyonu kapatmasını bilmeli. Futbola da şiire de teknik bir arıza nedeniyle ya da Anayasa Mahkemesi kararıyla ara verilirse dostları toplayıp yeni bir dergi çıkarmanın rüyasını görmeye başlamalı. Evet, dergi mezarlığına yeni dergiler gömmeliyiz ki toprak yeniden hatırlasın ne pahasına kazanıldığını. Yeni dergi çıkaralım ki belki bizim Ömer’in babası da bizim dergi de şiir yayımlar. Ömer de babasını örnek alır. O da gönderir şiirlerini. Şiirlerinin kahramanı Fatih Hoca olabilir. Başka türlü anlatılmaz bu destan.
Hırvat maçından önce
Kabul ediyorum bizim Fatih Terim’imizi ya da Hırvatların rockçı teknik direktörünü anlatmaya popüler kültür köşesi yetmez. Adamların her hareketi popüler oluyor. Ama bugün Terim öyle bir hareket yapacak ki jenerik olacak. Bize “Good bye” ayarı çeken Hırvatların başları öne eğilerek ülkelerine dönüşünü google earth’ten takip edeceğiz. Bugün bu turnuvada ilk kez yarı finale çıkacağız. Eksiğiz sakatız ama biz Müslüman Türküz. Az önce gördüm bizim futbolcular Cumadan çıkmış. Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde imamlar heyecanlanmaya başlamış minberden kayarak inmeseler de milli takım için cemaate dua ettirmeye başlamışlar. İşte budur arkadaş. Amin.
Almanya maçından önce…
Fransa’da rap müzik yapan bir genç var ismi “Master Türk”. Yaptığı parçalardaki amaç: Gurbetçi Türklere kimliklerini kim olduklarını hatırlatmakmış. Müziklerini de güzel ayarlıyor. “Dinle, eli tesbihli babalara, başı eşarplı analara, camiye giden çocuklara” diye başlayan şarkısını Almanya maçına kadar dinleyeceğim. Avrupanın akordunu bozduğumuz bir gerçek. Aklımda bundan 3-5 yıl önce Yeni şafak yazarlarından Ersin Nazif Gürdoğan’ın Süleyman Nazif’ten alıntı bir sözü var. Süleyman Nazif “Vur Türk’e uyansın!” diyor. İşte milli takımımızın yaptığı şey bu sözün tarihe işlenmiş hali. Mehmed Niyazi’nin Çanakkale Mahşeri kitabında anlatılan “Müttefik güçlerin gemilerinin atış menzilimize girmesine rağmen onlara ateş etmeyip ilk kurşunu onların sıkmasını bekleyişimizi” hatırlıyorum gözlerim doluyor.
Evet, ben futbolu çok önemsiyorum sizlerin de ciddi ciddi önemsemesi gerektiğini söylüyorum. Bunun nedenlerini uzun uzun temellendirebilirim ancak yazı sınırlarını aşacağım için bir başka bahara saklayacağım. Fatih Terim “Terimler sözlüğü” bir an önce çıkmalı çok güzel sözleri var. Almanya maçına daha 4-5 gün var. İnşallah bu kupayı alır geliriz. Yine içimizden biri cebindeki golü çıkarır ilk on birimiz taraftarımız ve üç direğimizle geçit vermeyiz Almanlara. Viyana’yı fethettik. Biz gol attığımız anda ayağa fırlayan Japon’undan gözleri dolan Tunus’lusuna kadar herkes bu destanın devam etmesini istiyor. Avrupa semalarında bir hilalli bayrağın göndere çekilmesi çok önemli. Anadolu tüm 3.dünya ülkelerinin babası rolünde. Nasıl ki baba evin direğiyse Anadolu da tüm bu ülkelerin umut direğidir. Bunları sadece futbol çerçevesinde düşünmeyin Anadolu düşerse Tahran düşer, Kudüs düşer Bağdat düşer hiçbir yerde direniş kalmaz. Biz Anadolu’dan hem analık hem babalık bekliyoruz. Bizim ay yıldızlı bayrağımız dalgalandıkça esaretin düşmanı cesaretin timsali olacaktır. (Sanırım çok gaza geldim ama Hırvat maçı ve bu maçın Viyana’da yapılmış olması ülkemizin kendi içindeki sıkıntıların devam ediyor olması benim bunları yazmamdaki birinci dereceden sebeptir.)