Kullarını her an gören, onların kalplerinden geçenleri dahî bilen Cenâb-ı Hak’tan gâfil kalmayıp kendini her an O’nun huzurunda görerek yapılan kulluğun müstesnâ kıymetini, Mevlânâ Hazretleri şu teşbih ile îzah eder:
“Efendisinin huzurunda değilken de kulluğu korumak, itaatten çıkmamak, pek hoş bir şeydir. Pâdişahı yüzüne karşı öven ile, pâdişahın yanında bulunmadığı hâlde ondan utanan, çekinen ve onu seven bir olur mu?
Memleketin bir ucunda, hudutta bulunan bir kale muhafızı, padişahtan ve padişahlık bölgesinden çok uzaklarda bulunduğu hâlde, kaleyi düşmanlardan korur, gözetir; hadsiz, hesapsız mal karşılığında kaleyi onlara satmaz. Çok uzaklarda, hududun bir ucunda, padişah oralarda yok iken orada imiş gibi ona vefâ gösterir. Pâdişahın nazarında, o uzaklardaki muhafız, huzurunda bulunan ve can fedâ edenlerden daha iyidir.
Padişahın yanında bulunmadığı, çok uzaklarda olduğu hâlde zerre kadar padişahın yapılmasını emrettiği vazifeye gösterilen bağlılık ve sevgi, onun huzurunda hizmet etmekten yüz bin kat daha üstündür.”
Bu sebeple, varlıkta ve darlıkta, sağlıkta ve hastalıkta, rahatlıkta ve sıkıntıda, velhâsıl nerede ve ne hâlde olursak olalım, Cenâb-ı Hak ile kalbî beraberlik duygusunu aslâ yitirmeyip kulluk edebini muhâfaza etmemiz îcâb eder. Zira edep, gerçek bir îmânın en berrak aynası, kâmil mü’minlerin alâmet-i fârikasıdır.
Mevlânâ Hazretleri, bizlere şu nasihatlerde bulunur:
“Cenâb-ı Hak’tan bizi edepli olmaya muvaffak kılmasını isteyelim. Çünkü edebi olmayan kimse, Allâh’ın lûtfundan mahrum kalmıştır. Edepsizin zararı, yalnız kendisiyle sınırlı kalmaz; aksine bütün âfâkı ateşe verir…
Dost yolunda lâubâlîlik eden, başkalarının da yolunu kesmiş olur. Böyle bir kimse nâmerttir. Her kim bu yolda küstah olursa, onun âkıbeti, üzüntü ve pişmanlık vâdisinde boğulmaktır. Felek, edebi sâyesinde nûra bürünmüş, melek de edebi yüzünden mâsum ve temiz olmuştur. İblis’in ilâhî kapıdan kovulması, Hakk’ın karşısında edepsizce konuşmasındaki cür’etindendir.”
Velhâsıl edep, îmân olgunluğunun ve güzel ahlâkın zirve noktasıdır. Allâh’ın bir kimseye verdiği en hayırlı ve kıymetli varlık, güzel ahlâktır. (Bkz. İbn-i Mâce, Tıb, 1.) Kıyâmet günü kulun terazisinde en ağır gelecek sevap, yine güzel ahlâktır. (Bkz. Ebû Dâvûd, Edeb, 7/4799). Allah ve Rasûlü’nün en çok sevdiği ve âhirette Peygamber Efendimiz’e en yakın olacak kimseler de yine âhlâkı güzel olan edepli kimselerdir. (Bkz. Tirmizî, Birr, 71/2018). O hâlde güzel ahlâk, bir nevî cennet vizesidir.