
A. Yasin Demirci
Opera sanatçısı Leyla Gencer’in cenazesi yurt dışında yakılıp külleri boğazın serin sularına serpildi. Hadise medyamız tarafından o kadar imrendirilerek aktarıldı ki kamuoyuna, bundan böyle “tozlarını boğazın serin sularıyla buluşturmak” isteyenlerin sayısında bir artış olursa şaşmamak gerek (!)
Leyla Gencer dolayısıyla cenaze yakma hadisesinin tarihsel arka planına bir bakalım dedik. Meseleyi araştırırken uzak doğu Asya’nın garabet örf ve adetleriyle bir kez daha karşı karşıya kaldık.
Malum nerde akla ziyan bir inanış varsa büyük çoğunluğunun neşet ettiği yer Hindistan ve civarı oluyor. Cenazelerin yakılması hadisesi de bunların biri. Hadi yakılma hadisesini, tercih meselesi, garip bir inanış deyip kabul ettik de cenazeyle birlikte dul kalan eşinin de canlı canlı ateşe atılmasını ne şekilde izah edeceksiniz.
Sati adı verilen, ölen adamın dul kalan eşi, erkek çocukları tarafından babalarıyla birlikte diri diri ateşe atılırmış. Böylece dul kalan eş, kocasına olan sadakatini ve ölümünden sonra hayatın anlamsızlığını kanıtladığına inanılırmış. Yine inanışa göre kocası ile beraber yakılan kadın 35 milyon sene boyunca cennette yaşamayı hak edermiş. Bu akla ziyan gelenek 1829 yılında İngilizler tarafından yasaklanmış. 1950 yılında Hindistan hükümeti ağır yasalar çıkartmış. Ancak yine de geleneğin uygulanmasının önü alınamamış. Gizli gizli de olsa Hindistan’ın bir çok eyaletinde Sati geleneği sürdürülmüş ve hala daha sürdürülüyormuş.
Resmi istatistiklere göre, 1947’deki bağımsızlıktan sonra Hindistan’da yaşanan Satilerin sayısı 50 kadarmış. Hâlbuki Sati ile mücadele eden sivil toplum örgütleri, 40 milyona yakın dul kadının yaşadığı ülkelerinde, yakılanların sayısının bunun çok üzerinde olduğunu, polis tarafından örtbas edilen cinayetlere intihar süsü verildiğini ve siyasilerin soruşturmaları etkileyip, yönlendirdiğini iddia ediyor.
Cenaze yakmaya dair bir küçük anekdot daha: Ölen babaya ilk ateşi en büyük oğul veriyor. Bu çok mühim, oğlu tarafından yakılamayan bir baba cennete çok geç gidebiliyor. Onun için erkek çocuğu olmayan bir kadın hiç makbul değil, adeta ailenin yüz karası...
Tüm bunlardan sonra bir değil binlerce kez daha Rabbimize şükredelim. İslam nimetiyle nasiplendiğimiz, bu kara cehaletin bir parçası olmayışımızdan ötürü…