Dinin kendisinin başlı başına kolaylık olduğu yani insanların dünya ve ahiret hayatlarını kolaylaştırmak amacıyla Allah tarafından ihdas edildiği unutularak: kolaylık; kolaycılık, tembellik, ihlâssızlık, iman zayıflığı, takva eksikliği, muhabbetullah azlığı gibi menfi çağrışımlı sıfatlarla eşleştiriliyor.
Zorluk, cehennem çukurlarından bir çukurdur. Ve görülüyor ki herkes cehenneminden memnundur. İncelendiğinde; çoğu fıkhî mevzuda, aynı mesele üzerinde birbirinden farklı pek çok görüşün var olabildiği görülür. Bunların kimi; sebep sonuç ilişkilerinin pratik teşhislerine dayanıp, sorunları fazla dallandırıp budaklandırmadan, kolay yoldan çözüp çıkarlar işin içinden. Kimisi ise sebep sonuç ilişkilerinin dışında; takva yahut temkin gibi isimler altında -ki hakikatte takva bu mudur temkin neye karşıdır ayrıca tartışmak gerekir- konuyu iyice dallandırıp, budaklandırarak yani zorlaştırarak şöyle veya böyle bir sonuca bağlarlar. Halk arasında makbul olan ikinci yaklaşımdır. Zor olan halka daha takvalı (!) gelir. İki dini kitaptan daha eski olanın daha makbul kabul edilmesi gibi…
Oysa hadislerde: “Din kolaylıktır”. (Nesai) “Din kolaylıktır. Bir kimse, onu ince eleyip sık dokursa, din ona mutlaka gâlip gelir. Öyleyse ifrat ve tefritten sakının, orta yolu tutun.” (Buhari), “Allah-ü Teâlâ’nın size verdiği kolaylık ve ruhsatlardan istifade edin” (Buhari) “Allah-ü Teâlâ, emrettiği şeyler gibi ruhsat, izin verdiği şeyleri yapmanızı da sever” (Beyheki) diyor. Ben demiyorum ha: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diyor! Özetle; hem kendiniz için hem de başkaları için” kolaylaştırın” diyor ha diyor… Lakin dilden dile aktarma gayesi dışında kimse bu hadisleri üzerine almıyor…
Dinin kendisinin başlı başına kolaylık olduğu yani insanların dünya ve ahiret hayatlarını kolaylaştırmak amacıyla Allah tarafından ihdas edildiği unutularak: kolaylık; kolaycılık, tembellik, ihlâssızlık, iman zayıflığı, takva eksikliği, muhabbetullah azlığı gibi menfi çağrışımlı sıfatlarla eşleştiriliyor.
Bunu yapanlar en çok da ibadetlerin “Allah için olduğunu sananlar” arasından çıkıyor. Yanlış anlaşılma olmasın! Şu manada “Allah için olduğunu sananlar” diyorum:
Allah’ın her şeyden müstağni olduğunu unutup, sanki hâşâ O’nun zatının ihtiyacıymış gibi davrananlar… Hani Hz. Ebu Hureyre’nin (r.a.) rivayet ettiği: “Âdemoğlunun her ameli kendisi içindir. Yalnız oruç hariç. Çünkü o benim içindir. Onun mükâfatını da ben vereceğim...” hadis-i kudsisinde de vurgulandığı gibi bütün ibadet ve taatlerin, aslında sadece kulun kendi menfaati, rahatı ve konforuna yönelik olduğunu bilmeyenler arasından…
‘‘Oysa Allah bize kolaylık diler, zorluk istemez.’’ (Bkz: Bakara: 185)
Konuyla ilintili olarak; şimdi burada zikredemeyeceğim bazı hususlarda üstelik de çok tanınmış ve makbul bazı fıkıhçıların, öyle fetvalarına rastlamışlığım vardır ki yazsam; ihtimaldir ki avam, hakkımda “sapık” hükmüne hemencecik varıverir. Mesela İmam Muhammed’in gusül gerektiren hâllerle ilgili enteresan hükmü gibi… (İmam Muhammed, Hanefi mezhebinin üç büyük imamından biridir. Hanefiliğin sistemleşmesi ve yayılmasında en fazla emeği geçenlerden olduğu gibi Ebu Yusuf’la birlikte, kendisine; Hanefi mezhebinin iki imamı anlamında “İmameyn” denir.)
Burada mesele; insanlara kolayın zor gelmesidir… Bütün bunlara rağmen illaki birilerine kolaylığı tavsiye edecek olursanız -ki hiç tavsiye etmem- size tavsiyem; büyük ve makbul fıkıhçıların, tanınmış ve makbul eserlerinden doğrudan alıntı ve atıflar yaparak, deliller göstererek bu işi yapmanızdır. Böylelikle; şahsınıza umarsızca isnad edilebilecek ithamlardan, bir nebze de olsa kurtulabilirsiniz.
Çünkü Müslümanlar, yaşamakta oldukları kafa karışıklığı hâlinde; fıkhı ve siyasi meseleleri, sıklıkla iman meselesi olarak addetme yanlışına düşmektedirler. Hâl böyleyken; mesela; tamamen fıkhı bir mesele olan abdestin nasıl alınacağı şekli hususunda birileriyle tartışırken; kendinizi, bir anda tekfir edilmiş bir mürted olarak buluvermeniz işten bile değildir. Bu; yüzyıllar boyunca İslam ümmetinin en büyük açmazlarından biri olagelmiştir. Misal; sadece ve sadece siyasi bir çekişme olan Hz. Ali (r.a.) ve Hz. Muaviye (r.a.) arasındaki halifelik mücadelesi dahi, bir anda asli çerçevesinin dışına taşırılarak, iman meselesi olarak algılanmış, bu algılama; yeni bir mezhep doğurmuş ve bu mezhep ayrılığı yüzünden, yüzyıllar boyunca, yüz binlerce Müslüman pisipisine ölüvermiştir...
İşte bu yüzden; temkin, asıl; dinin cevaz verdiği kolaylıkların uygulanması hususunda değil, bunların faş edilmesi hususunda gereklidir.