
Mısır’da cuntanın kendi insanına yönelik gerçekleştirdiği katliamı buradan anlamakta zorluk çekiyoruz. Cuntanın bu denli büyük katliama nasıl cesaret edebildiğinin cevabı anlamlandırılamıyor.
Aslında bu, Mısır’ın gerçekleriyle alakalı bir durum. Açıklayalım; Hüsnü Mübarek’in en önemli politikası İhvan’ın itibarsızlaştırılması üzerine kuruluydu. Özellikle tamamen elindeki ülke medyasıyla yapıyordu bunu. Mısır medyasına göre İhvan “terör örgütü” mensupları da “teröristti.”
İhvan’a karşı nasıl bir algı oluşturulduğu gösteren çarpıcı bir örnek olması açısında Le Monde gazetesine verdiği mülakatta Mısırlı General Amr’ın söylediklerine bakalım; “Biz 90 milyon Mısırlıyız ve Müslüman Kardeşler sadece 3 milyon. Hepsini tasfiye etmek altı ayımızı alır. Bu sorun değil, 1990’lı yıllarda yapmıştık bunu.”
Mübarek devrilmiş olsa da hayatiyetini sürdüren bürokrasi ve medya aracılığıyla İhvan’a yönelik bu kara kampanya hep yürürlükte kaldı. Hatta Mursi iktidarında dahi. Mısır’da halkın yüzde 10’unu temsil eden Kıpti Hristiyanların ünlü düşünürü Refik Habib, bu durumu şöyle özetliyor; “Basının kara propagandası toplumsal cinnete zemin hazırladı. İnsanların birbirini öldürmesi mubah sayıldı. Buna rağmen darbe karşıtlarının şiddete başvurmaması büyük erdem.”