Taha Kılınç
Dünyayı, ‘birileri’ (genel söyleme göre, Yahudi sermayesidir bu) ele geçirmiş! İnsanların ve ülkelerin kaderleri onların elinde. ‘Onlara rağmen’ (Amerika ve onun emrinden çıkmadığı İsrail vs.) hiçbir şey olmuyor, olamıyor! Bir şeyler yapmak isteyenlere o ‘birileri’ (MOSSAD filan) müdahale ediyor! Dünyada onların izni ve haberi olmadan ‘yaprak’ düşmüyor! Biz ne yapsak boş! Adamlar her şeyi halletmiş!
Üyesi olduğum bir mail grubuna Türkiye’deki bor madeni kaynaklarıyla alakalı bir mail gelmişti. İçerik şuydu: “Türkiye’de bol miktarda bor madeni var. Ama dış güçler bunu kullanmamıza izin vermiyorlar. Ülkeyi yönetenler de, bildikleri halde değerlendirmiyorlar. Birileri Türkiye’nin önünü tıkıyor…”
Ben tam bir şeyler yazacakken, bir başka arkadaş müdahale etti olaya. “Bu sözleri hep duyuyoruz. Gerçekten böyle ihanetler var mı? Bu sözlerin bir ispatı nedir?” anlamında bir şeyler söyledi. Tabii cevap olarak “Evet var, var çünkü” şeklinde tekerlemelerden başka bir şey yazılamadı. Yazılamazdı da zaten.
Eskiden beri hep söylenir: “Türkiye kıskaç altında. Dış güçler ülkemizin gelişmesini istemiyor. Türkiye ne zaman ayağa kalkacak olsa, birileri müdahale ediyor. Darbeler her zaman, milletin kendini geliştirmeye başladığı zamanlarda olmuştur. Birileri, ülkenin kalkınmasını istemiyor…”
Bunlar hep duyageldiğimiz cümleler. Hele özelleştirme faaliyetleri sebebiyle epey yorum da okuduk bu mesele üzerine. Peşkeş, ihanet, satma, satın alma, dış güçler filan, en çok duyduğumuz kelimelerden oldu.
Tamam, Türkiye üzerinde oynanan oyunları bilmemiz, oyunların farkında olmamız lazım. Bunu anlıyorum. Ama meseleyi biraz (hatta epey) abartıyoruz gibi geliyor bana. Olan-biten her şeyi girift komplo teorileriyle açıklamak, her olaya ‘dış güçler’i (genellikle de Siyonizm ve Yahudileri) mazeret bulmak, ters giden şeylerin faturasını ‘birileri’nin boynuna asmak… Ne bileyim, sanki laf ebeliği gibi.
Ortaya şöyle bir tablo çıkıyor:
Dünyayı, ‘birileri’ (genel söyleme göre, Yahudi sermayesidir bu) ele geçirmiş! İnsanların ve ülkelerin kaderleri onların elinde. ‘Onlara rağmen’ (Amerika ve onun emrinden çıkmadığı İsrail vs.) hiçbir şey olmuyor, olamıyor! Bir şeyler yapmak isteyenlere o ‘birileri’ (MOSSAD filan) müdahale ediyor! Dünyada onların izni ve haberi olmadan ‘yaprak’ düşmüyor! Biz ne yapsak boş! Adamlar her şeyi halletmiş!
İnsanımızda vardır bu bilinçaltı. Oluşturulmuştur demek daha doğru. ‘Dış güçler’ öyle büyütülmüş, öyle empoze edilmiştir ki, bizim irademiz ortadan kalkmış, her şey o ‘dış güçler’in emrine ram olmuştur.
Ülkemizde, öyle ilan etmeseler de, varlık sebebi, Siyonizm’in ne kadar muazzam, Yahudilerin ne kadar güçlü, MOSSAD’ın ne kadar bilgili-kulağı delik olduğunu ispatlamak olan yayınevlerimiz bile vardır. Depremden tsunamiye, filanca cinayetten falanca musibete kadar her şeyi ‘birileri’ne bağlayan kitaplar yayınlar bunlar. Tarihin tek hâkimi vardır: Siyonizm. Coğrafyanın tek hâkimi vardır: Siyonizm. Ekonominin tek hâkimi vardır: Yahudi sermayesi. Bizi uzaydan bile izler ‘onlar’. Her şeyi bilirler. Her şeyi duyarlar. Her şeyi belirlerler ve uygularlar. Ülkeleri kontrol altında tutarlar. İstediklerini getirir, istediklerini götürürler. Hiç kimse, onlar istemeden iktidara gelemez, gelse de kalamaz…
Şahsen ben “Her taşın altında Yahudi var“ paranoyasından nefret ediyorum! Yahudilerin gücünün her şeye yettiğine ‘iman etmiş’ bazılarının her şeyi ‘onlar’a bağlamasından da nefret ediyorum!
Bu paranoya, özeleştiri yapmaktan alıkoyuyor insanları. Suçu birilerine atıp, tembelliklere mazeret bulmak, hatalara kılıf hazırlamak, kolay geliyor. Bunun sonucu olarak, siyasette, ilimde, eğitimde böyle bir üslup tutturunca, bu sefer, şu cümleleri işitmeye başlıyoruz bol bol:
“Hak etsek de vermezler”
“Çalışsak da yaptırmazlar”
“Bilsek de söyletmezler”
“Hakkımızı savunursak ezerler”
“Sesimizi çıkarırsak yaşatmazlar”
Şunu pek işitemiyorum ben: “Haklı olduğumuz sürece, Hak da bizim yanımızda olur. Kendi özümüzü kaybetmemek için çalıştığımız sürece, korkmamıza gerek yok!”
Bu söylenmiyor hiç. “Üzülmeyin, gevşemeyin; inanıyorsanız üstün olan sizsiniz” düsturunu ağzına ‘sakız’ etmiş insanlar, taraftarlarını cesaretlendirmek ve kuvvetlendirmek için çalışacaklarına, ‘düşman’ın gücüyle korkutuyorlar! ‘Düşman’ın gücünün farkında olmak başka şey, bu gücü gece-gündüz bir ‘vird’ gibi tekrarlayarak, korkuyu kalplere sindirmek başka şey.
Evet, “Allah nerede peki?” diye haykırmak istiyorum ben. Bütün bu olup-bitenlerin neresinde Allah? O’nun hiç mi müdahalesi yok? Allah, dünyanın hâkimiyetini ve olaylarını gidişatına yön verme yetkisini ‘birileri’ne mi devretti?
Her şeyi Allah’tan arındırarak açıklamak, Allah’ı teoride anıp, O’nu hiçbir pratiğe karıştırmamak, suçu nefislerde değil de, ‘mevhum bir düşman’da aramak, bize ne kazandıracak?
Ne kazandıracağını ben söyleyeyim:
‘Düşman’ın kudreti karşısında Allah’ın kudretini hesaplamaktan aciz, korkak, tembel ve sinmiş nesiller! Sonra da oturup beraberce, İslâm dünyasının haline ağlayacağız…