Çoğu zaman şu taleple karşılaşıyorum:“Abi sınavım var, dua et.” Bu talep karşısında hemen şu soruyu soruyorum: “Çalıştın mı sınavına peki?” Cevap şöyle oluyor genelde: “Tam çalışamadım abi, duaya muhtacım valla.”
Bu tabloyu analiz ettiğimizde, aslında hepimize yayılmış olan bir manevi hastalığı tespit edebiliriz:
Nefsimizin tembelliği ve gayretimizin azlığı sonucunda yapmamız gereken zâhiri vazifeler çoğu zaman eksik kalıyor. Bunun üzerine nefsimizin bir kolaycılığı olarak hemen bâtından yardım diliyoruz, bâtın kapısını çalmaya başlıyoruz. Halbuki Allah’ın isimlerinden biri olan ez Zâhir, diğer ismi olan el Bâtın’dan üstün değil ki? Kelimenin en yalın ifadesiyle, Allah’ın Zâhir ismini Bâtın isminden üstün görmek dengesizliktir.
Bu yüzden, hangi pozisyonda, hangi şartta olursak olalım zâhir sebeplere sonuna kadar yapışmalı, zâhir sebepleri sonuna kadar tüketmeliyiz. İrademizi gücümüzün son noktasına kadar kullanmalıyız. Diyelim ki zahiren 100 işlem yapılması gerekiyor, 99’unu yaptık, 1’ini eksik bıraktık, yine dengesizlikteyiz demektir. Çünkü her şey Hakk’ın bir nimeti, her vesile Hakk’ın Zâhir isminin bir tecellisi. Unutmayın, ne zaman ki zâhir sebepleri tamamlarız, ancak o zaman bâtın kapısı bize açılacak ve bâtından da destek göreceğiz.