
A. Yasin Demirci
Tüm dünya uzunca bir zamandır pirinç ve buğday stoklarının azalması nedeniyle ortaya çıkan gıda krizini konuşuyor. Gıda fiyatlarındaki yükseliş dalgası her yere yayılıyor, ayaklanmalar başlatıp hükümetleri sallıyor. 30 yıldır ilk defa aynı anda pek çok yerde gıda yüzünden protestolar patlar veriyor. Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick, “fiyat artışlarına karşı tedbir alınmazsa başta Afrika ve Asya olmak üzere tüm dünyada 100 milyon kişi daha yoksullaşacak.” uyarısında bulunuyor.
Yaşanmakta olan krizin nedenlerine ilişkin birkaç madde sıralanıyor. Birincisi küresel ısınmanın neticesi olan kuraklık. Bir diğeri zenginleşen Çin ve Hindistan gibi kalabalık ülkelerin daha çok tüketmeye başlaması. (1985 yılında 20 kg. et tüketen bir Çinli, bugün yılda 50 kg. et tüketiyor.) Bir üçüncüsü et talebini karşılamak için yem talebinin artması. (Amerika`da yetişen mısırın yüzde 76`sı hayvan yemi olarak kullanılıyor.) Gıda fiyatlarının artmasına neden olan bir diğer neden biodizel yakıta olan ilginin artması. Yani arabasına koyduğu benzini daha ucuza mal edebilmek için girişilen alternatif enerji kaynağı arayışının bir sonucu.
Görüldüğü gibi yaşanan krizin nedenlerinin önemli bir kısmı insan kaynaklı. Bir diğer tespitle dünyanın zenginliğinin tek elde toplanmaya başlamasının bir sonucu. Dünyanın bir tarafı kendi hayat standardını yükseltmek için her türlü gayri ahlaki yaklaşımı mubah görürken dünyanın diğer tarafı bir dolarlık günlük kazancının alım gücünü günden güne kaybediyor.
BM Gıda Hakkı Rapörtörü Jean Ziegler’in dediği gibi “eşitsiz ve dehşet verici bir dünya yaratan ve giderek vahşileşen bir borsa simsarları, spekülatörler ve mali haydutlar çetesiyle karşı karşıyayız.” Ne yazık ki.