Hindistan renkleri, kalabalığı ve baharat kokusuyla karşılar sizi. İnsan kalabalığına alışmak lazım burada. Sizi her an şaşırtacak yüzyıllar evveline ait görüntülerle her karşılaşabilirsiniz. Hangi zamanda olduğunuzu unutmanız da cabası. Çünkü tezatlar ülkesine geldiniz.
Yeni Delhi’de bulunan otelimizden yola çıktık. Konsolosluk binalarının ve modern otellerin arasındaki geniş caddelerden geçerek Eski Delhi’nin ana caddesi olan Chandi Chawk’a vardık. 24 saat süren kalabalık, kaos ve düzensizlik bize Hindistan’ın başka bir yüzünü gösterdi. Caddenin bir ucunda bulunan Red Fort’un önü panayır yeri gibi; satıcılar, dilenciler, sizinle resim çektirmek kutsalmışçasına huşu ile poz veren, sarı kumaşa sarılı din adamları ile karşılaştık. Diğer uçta ise Şah Cihan’ın yaptırmış olduğu Hindistan’ın en büyük camisi Cuma Mescid bulunuyor. Cami avlusunun ortasındaki havuzdan abdest alabilene aşk olsun. Bizim için imkansız olsa da ağızlar, ayaklar, eller hep aynı durgun, bulanık tekrar tekrar abdest alınmış suyla yıkanıyor.
Caminin merdivenlerinden caddeye inince açıkta lokantalar var. Tabii bunu yemek kokusundan anlayacaksınız; yoksa lokantaya benzer bir şey sakın aramayın. Burası Müslüman bölge olduğundan Hindu’su da ,Sikh’i de Müslüman’ı da bağdaşını kurmuş sadaka bekliyor.Yaklaşık 100 dolara 40 kişiyi doyurmak mümkün. Çıplak gezen rahiplerin tapınağı Jain, kuş hastanesi ve iç kısımlardaki Sikh tapınağı da bu kargaşanın içinde yerlerini alıp meraklısının ziyaretini bekliyor.
Rikşalar Hindistan’a özgü taşıtlar. Bisiklet arkasında iki tekerlek üstündeki koltuğu çekerken terini silip size vicdan azabı çektiren, zaafiyet geçirmişçesine zayıf sürücüyle mi yoksa motosikletin arkasına monte, tenekeden yapılma, zorlarsan dört kişinin sıkışacağı, pala bıyıklı şoförün motor rikşasıyla mı dolaşacaksınız seçim sizin.
Jantar Mantar 1725’te kurulmuş bir rasathane. Dev güneş saati saniyeleri hesaplayabilirken, güneş ve ay tutulmasını hesaplayan kulübe büyüklüğünde aletlere ev sahipliği yapmakta. Gandhi’nin yakıldığı yer olan Raj Ghat, açık tekstil pazarı Jan Path da Delhi’nin gezilecek yerleri arasında. Kutup minare ise ilk Afgan dönemi örneklerinden, 1193 yılında Müslümanların Delhi’deki son Hindu kralını yenmesi şerefine inşa edilmiş. İlk katını Kutbeddin yaptırmış, tamamlamak ise 1368’de Firuz Şah’a nasip olmuş. Hemen yanında bulunan Kuvvet-ül İslam Camii eski bir Hindu tapınağı üzerine kurulmuş.
Sonraki durağımız Agra. Otoban buralarda bir buçuk şerit yol demek. Yol boyunca ağzınız hayretten açık kalacak. İnanın ki abartmıyorum. Asfaltta ayı oynatan, çamaşırını çitileyen (başka sert zemin yok çünkü, her yer toprak), deve arabasıyla yolda ilerleyen, 3-4 metre ilerde hacet gideren, onun az uzağında uyuyan vatandaşlarla dolu bir garip yol burası...
Agra, hüznün ve büyülü güzelliğin şehri. Bazen tek bir anıt bütün bir ülkenin sembolü olur ve zihinlerde unutulmaz izler bırakır. Taj Mahal bu şöhreti gerçekten hikayesi ve görüntüsüyle hak ediyor. Ayetlerle süslü kırmızı giriş kapısını geçtikten sonra iki havuzlu yolun sonunda ışıltılı zarafetiyle gözlerinizi kamaştırıyor. Suya yansıyan görüntüsü gizemine gizem katmakta. Bu muhteşem yapı, Yamuna Nehri kenarına Şah Cihan’ın aşkının büyüklüğünü sonsuzluğa kadar hatırlanması için yaptırdığı anıt mezar. Simetriye önem verilerek yarı değerli taşlarla süslenmiş beyaz mermerleri harika. Kuran ayetleriyle bezenmiş minarelerse bir deprem ihtimalinde Şah’ın aşkının kabrine düşmemesi için dış bükey planlanmış. Şah Cihan nehrin karşı tarafına Taj Mahal’in siyah ikizini kendisi için inşa ettirmek istemiş ama oğlu Alemgir tarafından tahttan indirilince bunu gerçekleştirememiş. Hayatının son yıllarını kızı Cihanara ile birlikte Agra kalesinde, eşi Mümtaz Mahal’in istirahathanesini seyrederek hüzünle geçirmiş.
Agra kalesinin kemerlerinden görünen Taj Mahal’in görüntüsü muhteşem. Fatehpuh Sirki Akbar’ın sarayı Agra’ya çok yakın. Bir dönem Moğol hükümdarlığının başkenti olmuş şehir, sanki kuraklık dolayısıyla terk edilmiş Hintli prenseslerin ruhlarına ev sahipliği yapan bir hayaletler şehri. Ekber Şah bu topraklara Selim Çişti hazretlerinden dua istemek için gelmiş. Dualar yüzü suyu hürmetine evlat sahibi olunca oğluna hazretin adını vermiş. Ekber Şah ülkesindeki birliği sağlamak amacıyla eşlerini Hıristiyan, Hindu ve Müslüman olarak seçmiş, tüm dinlere hoşgörüyle yaklaşmış. Türk sultanı olan eşi Rukiye Begüm için yapılan bölümde bulunan Türk işlemeler Sultan tarafından çizilmiş. Burada bir de Türk usulü bir hamam bulunuyor. Ayrı dinlere sahip eşler bir sarayda yaşamışlar, bugün ise ayrı dinden olanlar koca dünyaya sığamıyor.