Sami Yaylalı
Uzaklardan sesler yaklaşıyor. İki toz bulutu adeta ufku bölüyor, ufku şekillendiriyor. Cirit oynayan iki Türk çocuğu, atalarının ta Orta Asya’dan Avrupa’ya kadar at üstünde getirdiği belki de yarı küreselleştirdiği faaliyeti icra ediyor. Çöğen ve ciridi Hun imparatorluğundan beri oynuyor Türk milleti. Oynarken sadece oyalanmıyor. Savaşmayı, adeta hayatta kalmayı öğreniyor ve öğretiyor bir sonraki nesle. Nesil demişken bize geçmişimiz hakkındaki bildiğimiz bilgilerin tamamına yakınını bulabildiğimiz tek kaynak Divan-ı Lügati’t-Türk’te Türklere hoşça vakit geçirten birçok sözcük yer alıyor. Tüm bu sözcükler bizim eğlence kültürümüzün yapı taşları gibi. Alanlarına göre birkaçını sıralayabiliriz.
Oyunlardan: Boynuz, Salıncak, Aşık, Köçürme, Ondört, Tepük, Ceviz, Çelik-Çomak, Kuzurcuk, İtiş, Karaguni.
Kutlamalardan: Oğul Toyu, Kız Toyu, Beşik Toyu, Ad Verme, Galpak Toyu, Diş Çıkarma, Sünnet, Okula Başlama, Askere Gitme ve Dönme, Gelin Toyu;
Yarış ve Sportif Faaliyetlerden: At Yarışları, Güreş, Çevgan, Yuvmak, İlişdi, Ok Atma ve yay kurma müsabakaları.
Düğünler ve Bayramlardan: Yağmalı Toy, Küden, Bıçış, Halay, Mendiri, Er Yıpladı, Yalnğu, Ziyafetler: Süçik, Ketsem, Şenbuy, Suğdıç, Süçrük.
Belki hepsini bilmiyoruzdur bu kelimelerin ama bunların büyük bir kısmı hala Anadolu’nun çeşitli yerlerinde kullanılıyor. Adları her yerde aynı olmasa bile temelleri aşağı yukarı aynı. Bu eğlenceler üretildiği dönemlerde asla devlet eliyle yönlendirilen eğlenceler değildi. Halk özümüzdür, âdetimizdir diyerek bağlı kalmış ve sahip çıkmıştı bunlara. Ancak bu, kuruluş yıllarından 1960’lı yıllara kadar gelinen süreçte yeni düzenlemelerin ve değişimin fırsat verdiği ölçüde gerçekleşti. İletişim teknolojisinin kazandığı ivmenin sonuçları; gazete, radyo derken televizyonun yaygınlaşmaya başlaması, şimdilerde internet denen nevzuhur teknolojinin başköşeye oturması bize ait bir kültürü, yani nasıl eğleneceğimize dair o geçmişten taşıyıp getirdiğimiz o bilinci tamamen değiştirmişe benziyor.
Bugün eğlence denildiğinde aklımıza gelenleri bir yana bırakırsak, öte dünyaya ait hassasiyetlerinin buradaki hayatını şekillendirmesini isteyen bizlerin ne tür teklifleri vardır acaba? Hemen söyleyelim: Gözyaşı, slogan ve yürüyüşler. Diyeceksiniz ki eğlenmek ile ne alakası var bunların? Eğlenmekle değil eğlenememekle alakası var. İnsan özgür olduğunu hissettiği zamanlarda eğlenebilir. Kendini özgür hissetmeyenlerin öncelikleri özgürlüklerini temin olacaktır. Uzun zaman özgür değildik belki bu günlerde de tam özgür değiliz. Ama 1990’ların sonunda gittikçe azalan umutlar giderek artan bir umutla yer değiştirmeye başladı.
Bugünlerde umudumuz çok ama nasıl eğlenmemiz gerektiğine dair net bir duruşumuz yok. Konserlerde alnına sevdiği şarkıcının adının yazdığı bantı sararak göbek atan başörtülü mü eğleniyor, yoksa üniversite sınavını kazandığı için Reina’yı Laila’yı arkadaşlarıyla kapatıp oralarda alkol kullanmadığını söyleyerek ertesi gün umreye gidenler mi? Hiçbirisini dışlamıyoruz. Hepsine teklifimiz aynı: Gülerken de ağlarken de tek saf olabileceğimizi gösterelim. Milenyumun sonrasındayız; ekonomik gelişmeler olumlu yönde, hak ve özgürlükler yavaş yavaş elde ediliyor. Osmanlı’daki gibi kendi eğlence kültürümüzü düzenleyecek kurumlarımız tam anlamıyla yok belki. Fakat yaygınlaşan kültür merkezlerinde tiyatrolar, konserler, çeşitli faaliyetler düzenlenmeye başlanmış durumda. Her evde televizyonun yakınlarında birer bilgisayar bulunmakta. Televizyon kanalları arasında dini hassasiyetler taşıyarak yayın yapan birçok kanal kurulmuş. İnternette aynı hissiyatı paylaşan binlerce site, portal, grup bulunmakta. Yani düşmanın silahıyla silahlanmak kabilinden çalışmalar var.
Evet, uzaklardan sesler geliyor, bu kez ufku bölen toz bulutları yok. Ufku bölecek havai fişekler de olabilirdi ama çok havai olmaya da gerek yok. Sesler gittikçe yaklaşmıyor, biz seslere yaklaşıyoruz. 2008’deyiz. Eğlence kültürümüz diye bir kavram varsa hala, bu kavramın haznesini doldurmak için yola çıkan en iri parçacık dördüncü faaliyetini de Konya Genç şöleni ile gerçekleştirdi. Tutabilene aşk olsun. Konya’dan sonraki durağımız bakalım neresi olacak? Coşkumuz da derdimiz gibi paylaştıkça artıyor. Ama enteresandır coşturduğumuz da dertlendirdiğimiz de mutlu olmasını biliyor. Çünkü eğlence bizim bizzat gayemiz değil, o bizim başka bir yerdeki kardeşimizle kardeşliğimizi pekiştirmek için bir araç. Biz de kardeşlerimiz de dünyanın zevk ve eğlenceden ibaret olduğunun farkında. Bir işten başka bir işe koşuyoruz mutluluğumuz da üzüntümüz de bir aslında.
Felekten Bir Dert Ç/almak
Mustafa Kaman
Laila’nın, Reyna’nın Tunalı’nın, İstiklal’in (*) ve bunlara benzer bilumum mekânların, caddelerin felekten çaldığı gecelerimizi ve eğlencelerimizi geri alma vakti geldi ve geçiyor.
Zihinleri uyuşturan bir eğlence yordamı ve yardımı ile çalınan bu vakitlere ağlamak, sızlamak yakışmaz bize. Bunun için yeniden bir eğlence kültürü oluşturmak gibi bir umut taşıyoruz. Neşelenmenin sömürülmediği, gülümsemelerin ta içten olduğu, felekle barışık bir eğlence kültürünü arıyoruz. İçimizdeki gençlik iksirini döküp saçmadan, sağa sola savurmadan ve savrulmadan eğlenebileceğimizi, neşelenebileceğimizi göstermek istiyoruz. Felekten gece çalmak yerine, felekten dertler ç-almak, en dertli gönülleri bir araya getirmek istiyoruz. Feleğe değerli geceler, dopdolu vakitler sunmanın peşindeyiz.
Hayatımızı eğlencemize değil, eğlencemizi hayatımıza uydurmak var zihnimizde. Bunun için neşemiz hüznümüzden ayrı değil. Ellerimiz görünüşte sevinçli durur, alkışlar belki ama dilimiz Filistin der, hüzün der, özgürlük nameleri, umut şarkıları söyler. Tabak kırmak ya da dolar saçmakla meşgul olmak, “şeref” ine tokuşturmalar yapmak iğreti durur üzerimizde, hiç olmazsa kalplerimize öyle görünür. Çünkü göz ve söz sahibi olan kalıbımız değil kalbimizdir…
Bu umutları, istekleri taşıdığımızı göstermenin adını biz bu zamanda “şölen” koyduk, “Genç geceleri” koyduk ve koyulduk yollara. Üzerimizdeki yük doğal olarak ağır. Kocaman bir kitleyi kasıp kavuran, eğlenceyi “dağıtmak”, “kendini kaybetmek” le eş tutanlardan, eğlence mahkûmu olmuşlardan farkımızı ortaya koymak kolay değil.
Çok şükür, şimdiye kadar “eğlence”miz diyebileceğimiz, sahiplenebileceğimiz faaliyetler ortaya koyduk. Neşenin, gülümsemenin bize ait olanını yeniden taşıdık yüzlerimize. Bu yüzden bu tür şölenlerin değerli olduğunu söylemek gerek.
*:Tunalı ve İstiklal, Ankara ve İstanbul’da bol eğlence(!) mekânı barındıran caddeler...
Eğlence Kültüründen Ne Anlıyorlar?
Dünya Hayatı Eğlence Zaten
İsa Altay
Eğlence tarih boyunca çok farklı şekillerde algılanagelmiş bir kültürdür. Günümüz eğlence kavramı ile yıllar önceki eğlence kavramı arasında uçurumlar olduğunu görebilmekteyiz. Özellikle son dönemlerde yazılı ve görsel medyanın da büyük etkisiyle eğlence kültürü çok farklı yerlere gelmeyi ne yazık ki başarmıştır. Günümüzde eskiden olduğu gibi edep ile eğlence ikilisinin yan yana gelmesi pek mümkün olamamaktadır. Esas itibari ile eğlence kavramını "Nerde akşam orda sabah" anlayışı ile idrak edenler kendilerini eğlendirememekle birlikte ruhen, bedenen, maddi ve manevi olarak yıpranmaktadırlar. Kur`an-ı Kerim`de de Cenab-ı Hakk zaten dünya hayatının oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu belirtmiştir. Buna dayanarak eğlenmek için herhangi bir özel çaba sarf etmemize gerek olmadığı kanaatindeyim. Genç şöleni bu anlayışınızda nasıl bir değişikliğe sebep oldu? Konya`da düzenlenen Genç Şöleni ile ilgili olarak da edep ile eğlence kavramlarının önceden olduğu gibi bir arada yer aldığı bir organizasyon diyebilirim. Havanın soğuk olmasına rağmen bir hayli insanın koltukları doldurması beni ayrıca şaşırttı. Eğlence kavramına yeni bir boyut getiren eğlenmeyi eğlenceli kılan ve bu şekilde bir organizasyona imza atan gönüldaşlarımıza şükranlarımı sunarım.
Sıkıntılarımı Unutmak…
Muhammet Er
Eğlence kültürü denildiğinde sıkıntılarımı unuttuğum küçük bir dünyaya girdiğim zamanlar aklıma gelir, ama eğlence bitince geriye dönüp baktığımda eğlendiğim anların yanıma kar olarak kalması yeterlidir.
Dostlarla Birliktelik…
Halis Musa Gökhan
Aklıma ilk olarak canlı müzik geliyor. Elimizde nargileler, dostlarla sanat müziği dinliyoruz. Yanınızdakilerin samimi sıcaklığı ve sanat müziğinin hüzünlü, neşeli ama huzurlu tınıları. Dostlarla olduğumuz her meclis eğlenceli bir kültür değil midir?