Hazıra konmak kolayımıza geliyor. Kolay olsun tabi. Kolayı dururken zor yoldan gitmenin ne alemi var? Ona da eyvallah. Lakin hazır bilgi; üzerinde kafa yormadan hiçbir işe yaramıyor. Hani Descartes demiş ya: “Düşünüyorum; öyleyse varım!” Ben de şunu diyorum: Ne müslümanlar gördüm: Zaten hiç yoktular...”
Domuzdan farkım yok. Vallaha. Ama sandığınız gibi değil. Kendimden gayet memnunum ve aşağılamıyorum. Kendimden olduğu gibi domuzdan da memnunum. Çünkü Allah abes yaratmadı. Alemlerdeki “her şey” Allah`ın sıfatlarının bir yansıması olduğuna göre; ondan yansıyan her şey, onun yansıması olması itibariyle; hakikatte aynı güzellikte. Ve mükemmel. Bu ister ben olayım ister domuz. Hani hep tiksindiğimiz, mundar dediğimiz domuz var ya... İşte o. Kendisine çok önyargılı yaklaşıyoruz.
Şöyle düşünün: İç içe geçmiş kristal küreler var. Diyelim ki küçükten büyüğe. Merkezde bir ışık parlıyor. Hakikatte tek renk. Ancak merkezden çevreye yayılırken; içinden geçtiği her kristal kürede bu ışık, farklı bir kırılmaya uğruyor ve küreler arasındaki her boşlukta farklı renkler, farklı görünümler alıyor. İçinde bulunduğumuz evren de küreler arası bir boşluk. Merkezdeki ışık burada o kadar çok kırılmış, o kadar çok renge ayrılmış ki; hakikatte tek olan o ışık, yağmur damlalarının gökkuşağını ortaya çıkarması gibi bir Sinan şeklinde görülmüş, bir domuz, bir ağaç, bir deniz, bir güneş, bir de Süleyman ... Süleyman`ın yeri ayrı. :) Bambaşkadır o. Nasıl anlatsam?... Kızgın kumlardan serin sulara atlamak gibi yani.
İrşadını Köpekten Alıp Mürşid Olanları Biliyoruz
Peki buradan “Hepimiz domuzuz” manası mı çıkar? Höh yani! Ben ne diyorum sen ne anlıyorsun. Deli etme adamı. Ben diyorum Ankara sen gidiyorsun bakkala. Söylediklerimi böyle anlayacaksan beni okuma kardeşim. Git Süleyman Ragıp Yazıcıların yazısını oku. Güzin abi. Senin çareni o bulur ancak. Buradan başka bir mana çıkar. Hepimiz Allah`tanız. Her şeyden Allah`a varabiliriz yani. Domuzdan bile. İrşadını köpekten alıp mürşid olanları biliyoruz. Neden olmasın? (Allah Allah!... Acaba çok mu Harun Yahyavari konuştum?)
İşte Ben Buna Allah Derim
Descartes kardeşimiz demiş ki: “Ben mükemmel değilim. Kendim mükemmel olmadığım gibi “mutlak manada” mükemmel olan hiçbir şey de görmedim. Öyleyse bu mükemmeliyet manası benim içimde niye var? Ner`den girdi içime?” Ve buradan nereye varmış biliyor musunuz? Allah`a! “Demek ki...” demiş “Bu manayı içime bir koyan var. O kendi mükemmel olmalı ki gördüğümde onu tanıyabileyim diye içime koymuş. İşte ben buna Allah derim.” Ben de...
Müslümanız ya Felsefecileri Sevmiyoruz
Hatta bazılarımız kin duyuyoruz. Oysa içlerinde aklını kullanıp tevhide varmış niceleri var. Spinoza mesela. Diyor ki: “Doğa Allah`tır.” Sonra ateistler onun bu sözünü alıp, insanlara Allah diye bir şeyin olmadığını kanıtlamaya çalışıyorlar felsefi yoldan. Aslında tam tersini kast ediyor kendisi. Doğa Allah`ın yansımasıdır demek istiyor. Neye bakarsan Allah`ı görürsün demek istiyor. Ehli tasavvufun da söylediği gibi. Lakin sorun şurada: Bize bu insanların kitaplarını tercüme edenler, onların sözlerini ateizme yorumlanacak şekilde çarpıtarak çeviriyorlar. Hakikatin üzerini örtüyorlar. Bilgiye ihanet ediyorlar yani.
Felsefecilerin bizlerden farkı şu: Biz Hz. Adem`den beri var olan hazır bilginin yani vahyin önerdiği yöntemle Allah`a gidiyoruz. Onlar diyor ki “Hayır! Ben hazır bilgiyle değil kendim uğraşarak varmak istiyorum gideceğim yere.” Sonuç itibariyle; Allah`a çıktıktan sonra hangi yoldan yürüdüğünün ne önemi var?
Buda mı Müslüman
“Allah`ım! Senden başka hiçbir şeyim yok. Senden başka herşeyi olana acırım.” Bunu söyleyen o beğenmediğimiz Buda. Ben şahsen böyle peygamberi bir söz eden adama müslüman değildir diyemem. Demek isteyen kendi bilir. Hakikati görmeni engelleyen neyin varsa o senin taassubundur derim.
Ne Müslümanlar Gördüm: Zaten Hiç Yoktular
Bakın Allah ne diyor: “...İlimde derinleşmiş olanlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır" derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.” (Al-i İmran:7) Biz aslında düşünmeyi sevmiyoruz. Hazıra konmak kolayımıza geliyor. Kolay olsun tabi. Kolayı dururken zor yoldan gitmenin ne alemi var? Ona da eyvallah. Lakin hazır bilgi; üzerinde kafa yormadan hiçbir işe yaramıyor. Hani Descartes demiş ya: “Düşünüyorum; öyleyse varım!” Ben de şunu diyorum: Ne müslümanlar gördüm: Zaten hiç yoktular...”