
Sedat Albayrak
Şüphesiz beşeriyetin büyük dertlerini müthiş bir üslupla döken romanlar olduğu gibi ahlaksızlıkla dolu hâtıralar dahi mevcuttur. Fakat hâtıratın verdiği tecrübe ve hakikilik karşısında roman hep perdede kalıyor, “hayalde su dövüyor.”
Hâtırat okumak; bir hayatı birkaç günde baştan sona izlemek, sahib-i hâtıratla doğmak, büyümek, mücadele etmek, öğrenmek, hayatın bütün iniş çıkışlarını birlikte yaşamaktır. Doğrusu hâtıra eserlerini okumaya doyamıyorum. Bana kalırsa edebi türler arasında en keyiflisi hâtırattır.
Cemil Meriç “bizde niçin roman olmadığı” tespiti ve sorusuna çeşitli cevaplar getirir. Birincisi roman toplumsal çatışmalar arasıdan doğmuştur. Sınıflar vardır, menfaatler gaye edinildiği için her an herkes arasında muhtemel kavga vardır ve buradan sınırsız hikaye, ‘macera’ çıkabilir. İkincisi ise roman mahremiyetin ifşasıdır. Bu tespiti sadece müstehcen romanlara özgü anlamamak gerekir kasdedilen umumi olarak şarklıların, hususi manada ise Müslümanların bir hanesi vardır ve bu hanede kendine ait bir hayatı vardır, bu hayat içerisinde ibadeti de barındıran ifşasından hoşlanılmayan bir devamlılık vardır. Batı ailesi artık sanayinin bir parçası olarak mahremiyeti terketmiştir, ev dışındaki hayatın başka dinamiklerinin olması ve bunun abartılıca hikaye edilmesi garipsenecek iş değildir. Bugünün filmlerinin, dizilerinin tüketim malzemesine de şaşırmamalı.
Gelelim konumuz hâtıralara, maksadım romanı hırpalayıp keyfimi haklı çıkarmak değil. Şüphesiz beşeriyetin büyük dertlerini müthiş bir üslupla döken romanlar olduğu gibi ahlaksızlıkla dolu hâtıralar dahi mevcuttur. Fakat hâtıratın verdiği tecrübe ve hakikilik karşısında roman hep perdede kalıyor, “hayalde su dövüyor.” Hatasız teşbih olmaz Kur’ân kıssalarını okurken ceddimiz mesabesindeki geçmiş çeşitli insanların, ümmetlerin hayatı, hataları, faziletleri ne ibretlerle doludur. Cenab-ı Hak geçmişten sürekli misaller verir fakat nadiren bazı temsiller kullanır ki bunların da hikmetleri bambaşkadır zaten.
XIX. asırda sadece devletlerin arşive dayalı kronolojik tarihi ile uğraşan pozivitist tarih ekolü kaybedince tarihin malzemesi hayli arttı. Bunlardan biri de sözlü tarih çalışmaları haline geldi. Yani bir olay çözümlenirken mahkeme misali olayın birincil şahitlerinden dinlemek yahut onlardan nakledenlerden bilgi toplamak bir tarih kaynağı. İsmail Kara, merhum pederi Kutuz Hoca’nın hâtıralarını gün yüzüne çıkarırken müderris, alim, şeyhzadelerine bir tavsiyede bulunur hem büyüklerine hem nesline hem milletine vazife olarak hâtıralar kaydedilmeli ve neşredilmelidir. Bu güzel çağrı bugün bir hayli hâtıranın hazırlanmasına vesile olmuştur. Bugün belki de en çok okunan hâtıralardan biri haline gelen Ali Ulvi Kurucu hâtıraları yine böyle bir arzudan doğmuştur. Kıymetli münevverimiz Cemil Meriç, bu kez de hâtırat yazmak için “tarih önünde smokin giymek” dese de bunun daha çok siyasilerin kendilerini aklamak için yazdıkları “anılar” için söyleyebiliriz. Zira G.W. Bush’un hatıralarında işgallerin “masum” gerekçeleri sıralanır. Yahut ittihatçıların hâtıralarında “vatanperverlik” vardır mesela. Fakat Allah kulları için samimane bir hayattan ötesi ne mümkün; hatasıyla sevabıyla ibret dolu ve ibretleri gören bir hayat. Yaşadığımız şu günler öylesine hızlı ve beşeriyet adına hadiselerle yüklü ki kaydetmiyorsak haksızlık ediyoruz demektir. Kimi zaman muntazam günlük, bazen fotoğraf, küpür, not... Zamana not düşmeli ve ibretleri saklamak zorundayız.
Ahmet Muhtar Büyükçınar Hocaefendi’nin hâtıralarını okurken yerimde duramamış bu büyük alimin elini öpmeye gitmiştim. Necip Fazıl’ın O ve Ben’i hâtırat türünün belki de en çarpıcı örneklerindendir. Mahir İz hocanın Yılların İzi adlı hâtırası göremeden doyulamayacak bir devri sunar. Sabahattin Zaim hocanın “Bir Ömrün Hikayesi” adlı bereketli hayat hikayesi. Ali Yakup Cenkçiler hocanın ardından toparlanan hâtıraları. Merhum üstadlardan Ahmed Davudoğlu Hocaefendinin “Ölüm Daha Güzeldi” isimli çilekeş hâtıraları ve daha niceleri… Bu büyüklerin hâtıraları Resûlullah’ın siretinin izince Hayatü’s-Sahâbe’nin yolunda hayatların edebî mirası. Şimdi roman yerine hâtıraları tercihimizin sebepleri daha iyi anlaşılacaktır.