Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, acziyetini ve kusurlarını hiç unutmaz, her an gözünün önünde tutardı. İnsanın, kulluk yolundaki hata ve kusurlarına mâzeret bulmaktan vazgeçmesi ve aczini îtirâf edip istiğfâra sarılması gerektiğini ifâde ederdi. Bunu şiirlerinde şöyle dile getirmiştir:
“Dün akıl beni tenkid ederek: «Ey günahkâr, yaptığın kötü işlerden dolayı iyice mahcup oldun!» dedi.” (Dîvân, beyt: 284)
“Benimle akıl arasındaki mücâdele sabaha kadar devam etti. O hep beni kınarken ben mâzeretler ileri sürüyordum.” (Dîvân, beyt: 286)
“Sonunda yalvararak akla dedim ki: «Ey bütün incelikleri gören akıl! Mâdem özür beyânı geçerli değil, o hâlde ben ne yapmalıyım?
Dedi ki: «Ben kusurluyum, suçumu îtirâf ediyorum, mahcubiyetimden dolayı güçsüz, utangaç ve şaşkınım…» demelisin!” (Dîvân, beyt: 291-292)
“Benden sâlih bir amel aslâ sâdır olmadı! Günahlarım ise o kadar çok ki sözle anlatılamaz!
Ben kötü amellerimden dolayı utanmaktayım. Ne ihlâsla yaptığım bir ibadetim var, ne de özür beyân edecek bir dilim!” (Dîvân, beyt: 1085-1086)
“Ömrüm lüzumsuz ve dağınık işlerde boşa geçti, yazık! Hiçbir vakit kıyâmet ve âhireti aklıma getirmiyorum, yazık!
Zavallı ben, her an nefsânî arzular üzerine binâ kuruyorum. Bu sebeple amel sarayımın temelleri çok zayıf olacak, yazık!” (Dîvân, beyt: 704-705)
O koskoca ilim ve irfan deryâsı, ilâhî azamet karşısında bütün varlığıyla hiçlik katresinin sonsuz ufuklarına dalmış, böylece Hak katında gittikçe artan bir mânevî zenginliğe ve erişilmez mertebelere nâil olmuştur.