Müslüman, varlığıyla Allah’ı hatırlatır. Allah’sa nefsin azgın ve taşkın isteklerine geçit vermeyeceğini deklare eder. Zulmedenlere hesap sorulacağını garantiler. Bu; nefisperestlere ağır gelir. Kendilerini, özgürlükleri kısıtlanmış hissederler. Bu yüzden; ahlaksızlar ve namussuzlar için bütün Müslümanlar diktatördür.
Çünkü Allah’sız hayat çok daha kolay... İslam’a ve Müslümanlara olan düşmanlıkları bu yüzden. Biz Müslümanlar, dertlerinin Allah’la değil de bizim yanlışlık ve eksikliklerimizden dolayı, bizim iticiliğimizden dolayı filan, yani aslında sadece bizle olduğunu düşünme eğilimindeyiz. İyimser bir bakış açısının eseri olarak. Oysa hayır! Öyle değil. Dertleri bizzat Allah’la! Neden mi? Çünkü Allah’ı olmayana her şey serbest.
Eğer (hâşâ) Allah olmasaydı: yakalanmadıkları sürece istedikleri kadar adam öldürebilir, trafik denetimine denk gelmedikleri sürece sınırsız içki içebilir, kimse bakmazken insanların eşyalarını ve paralarını çalabilir, anlaşılmayacağından emin oldukları müddetçe istedikleri kadar yalan söyleyebilir, eşlerini aldatabilir, istediklerini elde etmek için kendilerinden zayıflara karşı zor kullanabilir ve bütün bunların sonucunda kimseye hesap vermek zorunda kalmadan günlerini gün edebilirlerdi. Önlerindeki yegâne engel, toplumsal baskı ve devlet otoritesi olurdu. Ki bunları aşmak da Allah’ı aşmak gibi imkânsız değildir hani.
Kendilerine bile itiraf edemeseler dahi böyle hissedenler çok. Hem de pek çok. Yalnız kaldıklarında yahut otoriteye yakalanmadan işleyebilecekleri her melaneti, yanlarına kâr kalmış sayıyorlar. Otorite yokluğu onlar için neredeyse sınırsız özgürlük demek.
Mesela; Gezi olayları sırasında bu kafadaki insanlar devlete ve bigünah vatandaşa onların özgürlüklerini ihlal ettiklerini bir an bile düşünmeden gönül rahatlığıyla zararlar verdiler. Hepimizin ortak mülkü olan kamu mallarını “hınçla” tahrip ettiler… Niye? Çünkü o sırada, o bölgede “otorite” zayıflamıştı, e madem (Hâşâ) Allah da ortalarda yoktu “Neden olmasın?”dı. Sal nefsin ipini gitsin!
Mesela; söz konusu olaylarda, devlet otoritesine olan hınç, neden kamu mallarından çıkarıldı? Çünkü bugün keyfini sürmekte oldukları ekonomik ve demokratik özgürlüklerini, işbaşındaki hükümete borçlu olduklarını, analarının adı gibi bilmelerine rağmen asıl problemleri; işbaşındaki yöneticilerin Müslüman kimlikleriydi. Bunun ne önemi var? Çünkü Müslümanlar onlara Allah’ı hatırlatıyor. Allah’ı hatırlamaksa nefislerinin asla istedikleri gibi özgür olamayacağını... Bu yüzdendir Türkiye’ye özgürlük getiren Müslümanların özgürlükleri kısıtlamayla itham edile gelmeleri.
Çünkü Müslüman, varlığıyla Allah’ı hatırlatır. Allah’sa nefsin azgın ve taşkın isteklerine geçit vermeyeceğini deklare eder. Zulmedenlere ise hesap sorulacağını garantiler. Bu nefisperestlere ağır gelir. Kendilerini, özgürlükleri kısıtlanmış hissederler. Bu yüzden Allahsızlar, ahlaksızlar ve namussuzlar için bütün Müslümanlar diktatördür.
Mesela; bundan kısa bir süre önce bir kızcağız, bir mecrada “Acaba başörtüsüz arkadaşlarımın yanında başörtüsü takmakla onlara baskı yapmış olmuyor muyum?” diye söylenmişti de hepimiz kızmıştık ona. “Ne alakası var canım?! Bu kadar da ezik olunmaz ki…” diye. Oysa haklıydı hanım kızımız. Bu, gerçekten de böyle. Biz Müslümanlar, her ne kadar baskı niyet ve amacıyla yapmıyor olsak da ibadet ve dini dışavurumlarımızı, onlar bunu baskı olarak algılıyorlar. Çünkü “bütün bunların hepsi” onlara Allah’ı hatırlatıyor. Yani nefislerinin azgınlık ve taşkınlarına özgürlük alanı tanımayanı… Ve evet; bu bakış açısından Müslümanlar gerçekten de baskıcı ve diktatördürler ellerinde olmadan.
Yoksa niye bir “kadıncıkcağız”, kendisine hiç de zararı olmayan oruç ve Müslümanlar hakkında neden “Hah iftarları bitti galiba... Düşmeye başladılar.. Badem IQ’lar...” desin ki mesela?
İstanbullular bilir: Şehrin en kalburüstü ve çağdaş(!) semtleri olan Etiler, Levent, Ulus yönüne gitmek için Zincirlikuyu’dan geçmek gerekir. Burada caddeye nazır bir mezarlık vardır. Sosyete mezarlığı. Yüksek duvarları nedeniyle içerideki kabirler görünmez… Yoksa niye Mezarlıklar Müdürlüğü’nün bu kabristanın kapısına Arapça değil de Türkçe yazdırdığı “Her canlı bir gün ölümü tadacaktır” ayetinin kaldırılması için semt sakinleri tarafından yüzlerce dilekçe verilmiş olsun?
Yahut niye İstanbul’un Allah’ı hatırlatan camilerle özdeşlemiş silueti gökdelenlerle yok edilmeye çalışılsın? Yoksa niye başörtüsü kamusal alandan kazınmaya çalışılsın? Yoksa niye Müslümanlar sosyal hayattan tecrit edilmeye uğraşılsın? Yoksa niye bazı semtlerde cephesi mezarlığa bakan evlerin fiyatları yarı yarıya daha düşük olsun...