Bir gün Mecnun hasta olup yatağa düşer. Tedavî için bir doktor çağırırlar. Doktor, "Damardan kan almak gerek`" diyerek Mecnun` un kolunu bağlar. Tam iğneyi batıracağı sırada Mecnun bağırır:
"-Ey doktor, bırak! Ücretini al ve git. Bu hastalıktan öleyim, zararı yok. Vazgeç kan almaktan."
Doktor Mecnun`a:
"-Sen çöllerde kükremiş arslanlardan korkmuyorsun da koluna bir iğne batmasından mı korkuyorsun?" diye sorar.
Bu soruya Mecnun`un cevabı şu olur:
"-Ben neşterden korkmuyorum. Benim vücudum, varlığım Leyla ile doludur. Korkarım ki benim kolumu yararken Leyla`yı incitirsin, işte ben bundan korkuyorum."
Bu durum Mesnevi’de şu beyitlerle anlatılır:
"Varlığımdan bir addan başka bir şey kalmadı. Ey güzelim, vücudumda senden başka bir varlık yok.
Bu sebeple sirke, bal denizinde nasıl yok olursa, ben de sende öyle yok olurum." (Beyit 2023-2024)
Vahdeti (tekliği) yalnız kendine has kılan Cenab-ı Allah (c.c.) bütün mahlukatı çift olarak yaratmıştır. Müspet ilmin ancak yakın zamanda tespit edebildiği bu çift yaratılış keyfiyeti, bize on dört asır evvel muhtelif ayetlerle bildirilmiş, insanlığa ilmî bir armağan olarak sunulmuştur. Beşer idrakinin ve zevkinin ötesinde bir gelin odası hassasiyeti ve itinası ile döşenen bu kainat; zerrelerin, tanelerin, hücrelerin, bitkilerin, hayvanların insanların ve maddenin, hatta atom içindeki elektron ve proton gibi esrarlı unsurlara kadar bütün eşyanın karakterlerine göre hususî ve acayip bir izdivaç (eşleşme) kanununa tabi kılınmıştır. Yasîn Süresi`nin 36. ayetinde: "O Sübhan ki, toprak mahsullerinden, kendilerinden ve bilmediklerinden eşler yaratmıştır" buyurulur. Lakin en zahir ve bediî imtizaçları ihtiva eden eşlik kanunu, kemalini insanda bulmuştur. Allah (c c), aile müessesesinde düşünenler için bir çok hikmetlerin gizli bulunduğunu Rum Sûresi’nin 21. ayetinde şöyle beyan eder.
"Sizlere kendilerinizden eşler yaratması -O`na sığınmanız için- ve aranızda muhabbet ve merhamet tesis etmesi O`nun ayetlerindendir. Bunları düşünen zümre için muhakkak ki ibretler vardır.."
Evlenecek iki yabancı kişinin bir kader programı ile bir araya gelmesi, aralarında oluşan muhabbet ve merhamet münasebetleri cidden düşünülecek ilahî kudret tezahürlerini ihtiva eder. Bütün mahlukat manzumesi içinde, canlı-cansız, zıt ve mukabil olanların, birbirlerine karşı teveccüh ve alakaları bir aynileşmedir. Yani vahdet, temayül ve arzunun eseridir. Zira, hepsinin aslı aynıdır. Bütün bir kesret aleminin tekrar vahdet` e inkılâp etme meyli eşyanın tabîatında mevcuttur. Varlıklar kemalini insanda bulur. Muhabbetin mevzuu ne kadar mükemmel ise onda ki kemal ve yakıcılık da o nispettedir. Çiftlerin cismaniyet ve rühaniyet ile, ilahî lezzetleri teneffüs etmesi, onları ilahî rabıta ve muhabbetle Hakk Teala"ya müteveccih ilahî derinliğe ve hakîkat yolculuğuna götürür. Hilkatin ibret ve hikmetlerine müstağrak kılar.
Leyla seneler sonra Mecnun` un yanına gelir, Mecnun onunla ilgilenmez, ona hiç alaka göstermez. Leyla:
"-Benim için çöllere düşen sen değil miydin?" der.
Mecnun: "izafî ve gölge olan Leyla aradan çıktı ve eridi "diye karşılık verir.
Mecnun` un hayatının gayesi olan Leyla, ilahî muhabbete bir basamak teşkil etmiştir. Mecnun, hakîkatini aradığı ilahî muhabbet aleminde yerini bulunca, hayatındaki Leyla`nın rolü bitmiştir.
Mesnevi hikayelerinde geçen Leyla, sonunda ilahî muhabbete dönen ve kişiliğini Hakk`la aynileştiren ilahî aşkın sembolüdür. Diğer bir ifadeyle Leyla, gönülleri mecnun eden, fizikî iradeyi sıfırlandıran ilahî bir aşk ufkudur. Bu bakımdan Leyla`lar ile başlayan muhabbet macerası Mevla`da sükun bulur.(Osman Nuri Topbaş, Mesnevi Bahçesinden Bir Testi Su, 34-37 İst, 1996)