
Tasavvuf târihinin meşhûr sîmâlarından biri olan Belh şehrinin meşâyıhından Hâtem-i Esamm hazretleri, Allâh ve Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mânevî terbiyesi ile nefsini ve rûhunu incelterek ahlâkını yüce bir mertebeye yükseltmeye muvaffak olmuş müstesnâ bir şahsiyettir. Hazret-i Pîr’in, işitme hissi son derece güçlü olmasına rağmen “Esamm” yâni “sağır” lakâbıyla meşhûr olması pek ibretli bir hâdiseye dayanır:
Birgün kendilerine mâruzâtta bulunmak üzere dertli bir kadıncağız geldi. Tam merâmını anlatmaya başlamıştı ki, kadından gayr-ı irâdî olarak, kazâ ile çirkin bir ses sâdır oldu. Kadın bir mum gibi eridi, âdetâ mahvoldu. Hâtem Hazretleri ise, kadının mahcûb olup müşkil durumda kalmaması için hiçbir şey duymamış gibi kendisini işitmezliğe verdi ve elini kulağına götürerek:
“– Bacım, kulağım zor işitiyor; biraz yüksek sesle söyle! Duyamadım…” dedi.
Böylece kadıncağız, kusurunun gizli kaldığını düşünerek rahatladı. Merâmını yüksek sesle tekrar anlatmaya başladı.
Rivâyete göre bu hâdiseden sonra Hâtem Hazretleri, kadının duyup da incinmemesi için, o ölene kadar tam on beş yıl herkese karşı sağırmış gibi davrandı. Bu münâsebetle de “Hâtem-i Esamm” yâni “Sağır Hâtem” lakabıyla şöhret buldu.
Bu misâldeki parlak inceliği ve ahlâkî seviyeyi sâdece kitaplardan edinilen mâlumatlarla hayâta geçirmek elbette ki mümkün değildir. Hâtem Hazretleri’nin sergilediği bu nezâket ve fazîlet, onun Cenâb-ı Hakk’ın “Settâru’l-uyûb” yâni “ayıpları örtücü” sıfatından aldığı hisseyi ahlâka dönüştürmüş olmasıyla îzâh edilebilir. Böyle davranışlar, özellikle tasavvufta “Allâh’ın ahlâkıyla ahlâklanma” şeklinde tâbir olunmuştur. (Bk. Osman Nuri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, s. 329