Merhaba arkadaşlar!
Ekim ayına girdik. Yaz bitti. Güz Dönemi başladı. Genç Dergi bir yılını doldurdu...
Herşey hızlıca akıyor. Genç Dergi de bu hıza hızın içinde savrulmadan ayak uyduruyor. Amacımız bu. Konulara hem içinden hem dışından bakabilmek...
Yaz tatili sebebiyle son iki ayda “Kampüsten Haberler” sayfamıza ara vermiştik. En son Temmuz sayımızda, üniversite öğrencilerinin yoğun katılımıyla gerçekleşen İstanbul`daki genç şöleni hakkında bir haber yapmıştık. Üniversiteli arkadaşlarımızın etkinlik hakkındaki yorumlarını aktarmıştık. İki ay verdik yaz tatili sebebiyle dedim, ama tatilciliği de pek sevmiyorum aslında. Yani müslüman bir işten yorulduğu bunaldığı zaman başka bir iş yaparak dinlenir; Kur`an`dan öğrendiğimiz bir şey bu: Boş kalmamak, bir işi bitirdikten sonra hemen başka bir işe başlamak. Şehir ve öğrenim hayatının stresinden bir süre uzaklaşmak da gerekli tabii. Süresini ve içeriğini iyi belirleyerek... Yazı farklı farklı değerlendirdi herkes. Kimisi yaz okuluna gitti, kimisi yurtdışına gitti eğitim için, kimisi tatilde gönüllü faaliyetler peşinde koştu, kimisi tatili hep tatil yaparak hep dinlenerek geçirdi, bu sonunculardan olmamışızdır inşallah. Tatili değerlendirme biçimlerimizle ilgili birkaç haber aktaracağım aşağıda.
Haberlere geçmeden “Kampüsten Haberler”de yeni dönemde amaçladığımız içerikten bahsetmek istiyorum. Sayfamızın geçtiğimiz dönemdeki canlılığını artırmak istiyoruz. Haber moduna ağırlık vermek istiyoruz. Yani sizin kampüsünüzde karşılaştığınız bir hadiseyi yorumlama biçiminizi aktarmak. Fakültenizin, üniversitenizin faaliyetlerini değerlendirmenizi, üniversitede bir öğrenci olarak hangi konumda olduğunuzu yazmanızı, karşı olduğunuz veya desteklediğiniz eylemleri paylaşmanızı istiyoruz. Kendi düşünce ve tavrımızın da daha çok netlik kazanmasını istiyoruz. Genç insan, muhalif olduğu ve sımsıkı savunduğu şeyleri olan insandır. Gençlik dönemi bize birçok şeyin sunulduğu dolayısıyla kaçınılmaz olarak bazı tercihler, yorumlar ve taraflar belirlememiz gereken bir dönem. Bu niyetimizin ve çabalarımızın yansımalarını paylaşacağız inşallah. Akranlarımızla buluşmayı, konuşmayı, dikkate değer bir iş yapmayı kendi zeminimizin genişliği ne kadar olursa olsun mutlaka oradaki derinlik arzumuzla, derdimiz ve çabamız dolayısıyla yakalamaya çalışacağız. Umudumuz bu yönde...
Yazı farklı farklı değerlendirenler var dedik. Yazın yapılanlarla ilgili bize gelen haberlerden birkaçını paylaşalım. Ayşe Aydoğdu arkadaşımız kapsamlı bir haber yazmış. Yazın yapılan gönüllü faaliyetler, öğrencilerle ilgilenmek, üniversiteyi yeni kazanan farklı illerdeki arkadaşları karşılamakla ilgili bir haber. Üniversiteyi yeni kazananlar çeşitli propagandalara maruz kalabiliyor. Çeşitli siyasi gruplar, tuhaf klüpler öğrencileri çekmek, farklı ortamlar oluşturmak için doğru olmayan faaliyetlerde bulunabiliyor. Bu yüzden dikkatli olmak lazım, herşeyden kaçmak şeklinde fazla kendisini kasmasına gerek yok kimsenin, ama etrafımızda ne olup bittiğini anlamak, bize neler sunulduğunu iyi anlamak kaçınılmazdır.
Ayşe Aydoğdu`nun haberini okuyalım şimdi:
“Herşey bir dert çekimiyle başladı, diye klişe bir giriş yapayım hemen:) İçinde sürekli `dert` sözcüğü geçen cümlelerle yaptığımız geyikler (ama bunlar esaslı geyiklermiş ki bakın sonuçta neler çıktı ortaya:) şimdilerde ciddi ciddi derdimiz oldu. Nasıl mı? Anadolunun muhtelif bölgelerinde, farklı üniversitelerde eğitimine devam eden GENÇ gönüllüler, GENÇ okuyanlar, GENÇ temsilciler olarak bir sebepten İstanbul`da yollarımız kesişti. Hazır bir araya gelmişken, duyarlı gençler olarak şöyle bir koşu insanlara faydalı somut işler gerçekleştirelim dedik. Gerçekleştirelim dedik ama bu ilk ve son olarak kalmasın. Neler yaptık? İlk olarak yaşlı (ama gönlü genç hatta gepgenç:) ziyaretlerinde bulunduk, sonrasında bir tiyatro grubu oluşturduk ve ilk oyunumuzu oynadık. Daha sonra ç.e.k.de bir grup çocuğu ziyaret ettik. Şahit olduğumuz manzaralar karşısında biz burada sadece ilk adımı atmış olduk, yürümemizi sağlayacak diğer adımlar da tez zamanda gelecek dedik. Bunların temelinde GENÇ`in vesile olduğu dostluklar yattığı için de GENÇ`e teşekkürü bir borç biliyoruz tabii. Teşekkürler. Daha önemli ve yoğun faaliyetlerimiz ise ÖSS`yi yeni kazanan arkadaşlarımızla ilgili oldu. ÖSS sonuçları açıklandı. Hayatlarının bu aşaması adeta bir kavşağı andıran gençlerin artık takip edecekleri yolları belli oldu. Gönüllüler olarak üniversiteye yerleşen arkadaşların yoldaşları olduk. Yerleşen gençlerle kazandıkları üniversitede bulunan GENÇ gönüllüleri arasında irtibatlar kuruldu, tanışıldı, memnun olundu:), kazandıkları şehirlerdeki barınma olanakları bir bir tanıtıldı. Ev mi? Yurt mu? Evse hangi ev? Yurtsa hangi yurt? Bir öğrenci yerleştiği şehrin neresinde, nasıl bir ortamda rahat eder? Öğrenci milleti nerelere takılır? Veya asla takılmamalı! Hangi imkânlardan faydalanılır? Bu şehirlerde daha kolay nasıl yaşanır? Tüm bunlarla ilgili bir irtibat ağı kurup, e-posta grubumuz genchaber@gmail.com`dan da yararlanarak faaliyetlerde bulunduk. Bu soruların cevapları yeni üniversitelilere bizzat orada yaşayan gençler tarafından tek tek verildi. İstanbul`un çeşitli yerlerinde Genç Dergi tanıtımı yaptık, arkadaşlarımızla arkadaşlarımızın arkadaşlarıyla paylaştık dergimizi. Bu ve benzeri tüm faaliyetlerimizin ortak noktası olan GENÇ`e teşekkürler. GENÇ iyi ki varsın...”
Biz de tüm gönüllü arkadaşlara, gönül sahibi ve gönlünü dinleyen arkadaşlara teşekkür ederiz. Çabaların ve hayırlı neticelerin artmasını diliyoruz...
Şimdi gönüllü faaliyetlerle ilgili bu özet haberden sonra, yazı çoğunlukla yaz okulunda geçiren bir arkadaşımızın yazdığı haberi aktaracağım. Özel Aydın Üniversitesi Dış Ticaret ve AB bölümünde okuyan Ferhat Yılmaz`ın haberini okuyalım:
“İngilizce hazırlıktaydım, yaz okuluna kaldım, kalmaz olaydım, geçmem için zorunluymuş, 2 ay kadar yaz okulunda ders dinledik. Ders mi dinledik sınıftakilerin geyiklerini mi dinledik o da ayrı. Normal zamanda okulda çok sıkılıyorum zaten, bir de yaz okulunu taşımak zor oldu. Niye sıkılıyorum? Bizim sınıf çok tuhaf. 15 kişiden bana benzeyen bir tane kişi çıkmaz mı? Millet bu ülkeli değilmiş gibi. Arkadaşlarla konuşmak zor. Giyim ilgi alanları falan acayip bir popüler hava, Avrupa özentisi var. Roma`ya gitmiş olmayı dünyayı keşfetmek olarak anlatmak... İslami bir hayat biçimim var, buna uygun diyaloglar kurmak istiyorum ama doğru düzgün konuşabileceğim insan bulamıyorum. Kızlar zaten erkeklerden daha erkek ve açık ve rahat. Herkese kendisi gibiymiş samimiyetiyle yaklaşıyorlar. Korumak istedikleri önemsedikleri bir değer var mı böyle arkadaşların, bilmiyorum. Böyle olmalarına rağmen bir de halkı aşağılar gibi yorumlar yapıyorlar. Dersleri verip bir an önce şu okuldan kurtulmak en iyisi.”
Ferhat`ın haberi, kendi halinin ve arkadaşlarının hallerinin haberi ilginç. Zor bir tablonun içinde kendisi. Ama her zaman yapılacak bir şey vardır. Kendimizi her zaman her yerde başkalarına doğru bir şey yapmak zorunda hissetmemeyi tercih ediyorum ben. Konuşulabilecek, anlaşılabilecek insanlarla konuşmak paylaşımda bulunmak iyidir. Ama sahip olduğu hiçbir şeyi olmayan (bedeni, giyimi, parası, zevkleri haricinde) insanla iletişim kurmak zordur. Öyle ortamlarda insan kendi işini başarıyla yapmalı, bir işi en kaliteli bir şekilde bitirmeli. Bu işi en iyi yapan kimmiş dendiğinde karşılarında bir adam gibi müslümanı bulurlarsa, bu bir iletişimdir işte. Fikrim bu. Ferhat`a kolay gelsin diyorum.
Son haberimiz de yazı, yazın bir kısmını yurtdışında öğrenim için geçiren bir arkadaşımızdan. Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Mimarlık`tan Abdurrahman Çetinkaya yazmış. Abdurrahman, yazın bir süre Suriye`de staj için bulunmuş. Geçen ay ben de bir haftalığına Şam`da bulunmuştum. Suriye özellikle de başkent Şam çok özellikli bir yer. Halkın Türklere sempatisi var. Şam, insanı durultuyor, medeniyetimizin ürünlerine doğru bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Peygamber, sahabe, âlimlerin kabirleri, eski camiler, medreseler, yaşayan âlimler, dersler... Şam`a gitmek kolay. Orada yaşamak rahat ve güvenli. Yazları böyle gaziler yapmak birikim ve ruh hali açısından insana çok olumlu tesir ediyor. Abdurrahman eğitim için bulunmuş Suriye`de, okuyalım:
“IAESTE (International Association fort The Exchange of Student for Technical Experience) staj sistemi ile Suriye’nin Lâskîye Kentinde, Teshreen Üniversitesi’nde mesleki stajımı yaptım. Bu staj sistemi yalnızca teknik öğrenciler (Mühendis- Mimar) ve Fen Edebiyat fakültesi öğrencilerinin yararlanabileceği bir program. Her üniversitenin IAESTE temsilciliği var. Bu temsilciye başvurup İngilizce yazılı ve sözlü sınavını geçip staj hakkı kazanıyorsunuz. Ayrıntılı bilgi için IAESTE Türkiye temsilciliği web sitesi www.iaeste.itu.edu.tr. Stajım süresince hafta sonları Suriye’nin farklı kentlerine ziyaretlerde bulundum. Şam, Halep, Humus ve bazı küçük kentler. Ve Suriye hakkında genel bir izlenim oluştu. Türkiye’den geldiğimi öğrenince çok hürmet ve ikram ediyorlar. Özellikle ben ‘edrusu fi Antakya’ dediğim zaman kendilerine çok daha yakın hissediyorlardı. Beraber staj yaptığımız arkadaşlarla derdimiz paylaştık. Umman’dan, Irak’tan, Filistin’den, Ürdün’den ve Tataristan’dan (Rusya) gençlerle buluştuk. Dergimizden bahsettim, amaçlarımızı hedeflerimizi anlatmaya çalıştım. Onlarda bu girişimi takdirle karşılayıp, bu girişimin Müslüman gençlik için küresel bir ihtiyaç olduğu yorumunu yaptılar. Ayrıca uluslararası tecrübeler, dil pratiği olarak da avantaj sağlıyor. İngilizce ve Arapça anlaştığımız için, az da olsa Arapça öğrendik çok güzel bir başlangıç oldu. Bütün dostlara kültürel ve mesleki deneyimler için bu tür değişim programlarını takip etmelerini tavsiye ederim.”
Abdurrahman`ın staj yönetimi başka arkadaşlara da önerebiliriz. Hem eğitim hem de kültür açısından faydalı bir şey bu.
Bu sayılık bu kadar. Kasım`da görüşmek üzere. Bir ay boyunca tüm arkadaşlara iyi dersler iyi çalışmalar diliyorum...