Pakistan`lı büyük mütefekkir ve ilim adamı Muhammed İkbal, ideal ve kâmil insanı tarif ederken, onun çilelerle yoğrulan, dert ve ıstıraplardan hiçbir zaman şikayetçi olmayan, aksine “derdini seven insan” olduğunu ifade eder. İkbal, ideal ve kâmil insanın ancak dertler ve ıstıraplar içinde olgunlaşabileceğine, zorluklar ve tehlikeler içinde yetişeceğine inanır. Bu husususta anlattığı şu hikaye oldukça dikkat çekicidir:
"Bir ceylan, diğer bir ceylana dert yanıyordu:
«-Artık ben bu avcıların şerrinden bıktım, usandım. Zira ovalarda avcılar pusu kurmuşlar, gece gündüz biz ahuların izinde dolaşıyorlar. Bizi öldürmek için fırsat kolluyorlar. Böyle tedirgin yaşamaya artık dayanamıyorum. Bu yüzden bundan böyle Kabe`de, Harem`de yaşayacağım. Mekke`de avcıların avlanması yasaktır. Orada yatar-kalkar otlarım. Artık avcı derdinden eman bulmak istiyorum. Gönlüm biraz da huzura kavuşsun!..»
Bunları dinleyen tecrübeli ve güngörmüş diğer ceylan ise dedi ki:
«-Ey dostum! Yaşamak istiyorsan tehlike içinde yaşa! Kendini daima bileyi taşına vur; cevheri temiz olan kılıçtan daha keskin yaşa! Tehlike, kudreti imtihan eder. Yani tehlikeler, çileler ve ibtilâlar; senin şahsiyetini, karakterini ve îmanını imtihan eder. Cisim ve canın nelere kadir olduğunu sana o çileler bildirir.»"