Nedim Kaya
Bu günlerde yüce basınımızda sonsuz bir yeni anayasa taslağı ve bu yeni anayasada türbanın akıbeti tartışmaları yaşanacak. Bu tartışmalar gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanırken ferasetimi korumak namına kılımı bile kıpırdatmamaya karar verdim. Bu bilgiler nasılsa öngörülerimi dumura uğratacak, güvendiğim dağlara kar yağacak, bildim zannederken komik durumlara düşeceğim. Nerede o Emin abi yazacak, Nuh Mete Yüksel ertesi gün baskın yapacak günleri.
Kanal 7 ana haberin Ahmet Hakan’la coştuğu, televizyon seyretmeyen muhafazakârların bile o saatte işi gücü bırakıp mest olduğu yıllardı. Bir akşam Orhan Pamuk’ u gördüm orada; Ahmet Hakan’la yeni çıkan “Kar” romanı hakkında konuşuyordu. Ahmet abi öyle ağzının suyu aka aka övüyordu ki kitabı ertesi gün ilk işim “Kar”ı satın almak oldu. O kitabı okuduğum gün ilk defa yalnızca suyun öbür tarafındaki basının değil bu taraftakinin de insanı hayal kırıklığına uğratabileceğini anlamıştım. On binlerce gencimizin idolü Ahmet abinin ağzından bal aka aka anlattığı kitaptan tiksinmek için onlarca sebep mevcuttu. Önce her üç sayfada bir Kars’ın Ermeni medeniyetinin izlerini taşıdığına dair zorlamayla dâhil edilmiş cümleler. Sonra şöyle bir sahne: Lacivert diye biri var ve şeriatçıların başı. Bu şeriatçıların başı olan lacivert, bir zamanların hızlı komünisti hatta komünist başı şimdilerde de aynı duyguları taşıyan ama tesadüfe bakın ki hasbelkader o zamanki Refah Partisi’nin muadili olan partinin il başkanının eşi ile gizli aşk yaşıyor. Aynı yeşil aynı hanımın türbanlı kızlara liderlik eden türbanlı küçük kız kardeşi ile de aşk yaşıyor. Ve bütün bunlar Kars gibi küçük muhafazakâr bir ilde olup bitiyor. Bu esnada durmadan şehrin kızları intihar ediyor. Türkiye gerçekleri ile örtüşmemeyi bu kadar zorlayan, aynı zamanda mütedeyyin bir insanın roman da olsa “geniş”liğinin sınırlarını zorlayan bu kitap, Kanal 7 ana haberde görmesem başlayıp yarım bırakmak zorunda kaldığım diğer Orhan Pamuk kitaplarının akıbetine uğrayacaktı. Bu benim sonuna kadar okuduğum ilk Orhan Pamuk kitabı oldu ama zannedersem seyrettiğim son Ahmet Hakanlı haberin de nedeni oldu.
Daha sonra arkası çorap söküğü gibi geldi. Türk basınında Doğancı, Cinerci, Avrupa Birliği taraftarı, Amerikancı ve derken şu veya bu partici kalemşörleri keşfettim; gerçi benden önce keşfeden etmiş ama ben konuya geç uyandım diyeyim. Hele hele son seçimlerde durum bir felaketti. Bir partiden seçimden aylar önce teşvik primi gibi reklam alan televizyon kanallarından tutun da, belli bir partinin idare ettiği kanal, isabetsizlik rekoru kırdığını 22 temmuz sonrası ilk yazımda anlattığım hürmetli yazarların Anadolu turuna kadar hepsi Türk basınına güvenimi zedeledi. Bununla kalmadı kendime güvenim de zedelendi. Nasıl mı?
ANAP’la DYP’nin seçim ittifakını bozmalarından bir hafta kadar sonra idi. Hürriyet, Milliyet, Tempo hepsini izlemiş ve sonuçlar hakkında ahkâm kesme olgunluğuna erişmiş olan ben, yatırımları için AKP hükümeti kurulacak sözü almış gibi rahat davranan ilkokul üçten terk akrabama hararetli hararetli ufukta bir koalisyon gözüktüğünü biraz beklemesinin isabetli olacağını söyledim. “Sana kim söyledi bunu?” sözüne cevabım hazırdı; “bütün göstergeler bu yönde”. O zaman benim ilkokul terk akrabam bana “siz okumuşlar bir b.. bilmiyorsunuz, görmüyor musun ANAP ve DYP den küsen küsene, her gün bir ilin parti teşkilatı istifa ediyor. AKP yüzde 40’tan az oy alırsa bıyığımı keseceğim” demez mi? Tartışma uzadı sonunda o kadar mürekkep yalamış olan ben’im mutlaka bir bildiğimin olduğuna karar verildi ve konu kapandı. İyi ki cümlesini “almazsa da sen bıyığını keseceksin” diye bitirmemiş. Sonuçlar açıklandığından bu yana eşe dosta okumuş havası da atamıyoruz. Bana ilginç gelen şey ise bu arada ülkemizin taksi şoförlerinin bilgi seviyesi; sorun, aldığınız cevabı anket sonucu olarak yayınlayın yanılmazsınız.
Bütün bunları niye söylüyorum? Bu günlerde yüce basınımızda sonsuz bir yeni anayasa taslağı ve bu yeni anayasada türbanın akıbeti tartışmaları yaşanacak. Bu tartışmalar gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanırken ferasetimi korumak namına kılımı bile kıpırdatmamaya karar verdim. Bu bilgiler nasılsa öngörülerimi dumura uğratacak, güvendiğim dağlara kar yağacak, bildim zannederken komik durumlara düşeceğim. Nerede o Emin abi yazacak, Nuh Mete Yüksel ertesi gün baskın yapacak günleri. Oyuna gelmemeye kararlıyım, ilkokul mezunu çok sülalede, geçen aniden bastıran sağanak yağış –İstanbul’un altyapısı sağ olsun- arabanın motorunu sel suları ile doldurdu, dolayısı ile bugünlerde taksi şoförleri ile muhabbet de zirvede. Dokunmayın keyfime iş olacağına varacak madem, bana inişli çıkışlı ruh halleri yaşatmayın. Sizin de ne olacağını kestiremediğiniz bir durum varsa işe, okula her nereye gidiyorsanız bir gün taksi ile gidin.