Japonya’da gençler elden ayaktan çekilip, tıpkı uzleti tercih eden dervişler gibi odalarına kapanıyorlarmış. Müzik, İnternet dışında hiçbir şeyle meşgul olmuyor, konuşmuyor ve sosyal hiç bir faaliyete katılmıyorlarmış. 1 milyondan fazla gencin hikikomori rahatsızlığı geçirdiği söyleniyor ki ciddi bir rakam. Söylenen bir diğer şey de, Japon eğitim sisteminin ve istihdam şartlarının bu eğilimi körüklediği şeklinde.
Medya, birkaç psikologla konuşarak bizde de gençlerin bu tehlikenin pençesi altında olduğunu yazdı. Uzmanlar ezcümle “Bilgisayarı başında öyle oturup tıkıdık tıkıdık bir şeyler yaptıklarına kanmayın, belki sizin oğlunuz/kızınız da bir hikikomoridir” diyesilermiş. Bizden hikikomori çıkar mı?
Bizde böyle bir eğilim olsa diyesim geliyor aslında. Gençler şöyle bir içlerine kapansalar, düşünseler, ne olup ne bittiği hususunda kendileri ile kalabilseler, kendilerini dinlemeyi öğrenseler ne iyi olurdu. Ve işin garibi esas rahatsızlık o zaman doğardı, biliyor musunz? Popüler kültür ürünlerinin çoğu insanları kendi başlarına bırakmamak üzerine kurgulanmıştır. Kendi başlarına kalıp da tehlikeli şeyler düşünmesinler... Bu bizde daha yoğun bir şekilde yaşanır, çünkü özellikle TV’de sunulanların hemen hepsi bir sorguya tabi tutulmadan benimsenir. Dizilerle sokak arasındaki dinamik ilişki bu sözüme delildir.
Bizde gençler hikikomori türü bir yalnızlaşmaya fırsat dahi bulamazlar. “Daral gelir onlara, yapamazlar.