
Nesibe Babalıoğlu / Şefika Nur Ayar
Kâinattan öyle bir şey çıkar ki her şey anlamsız kalsın`
O şey öyle bir şey ki her şeyin içinde var aslında. Aklıyla, kalbiyle, anlam arama çabasıyla her şeyin tam ortasında. Uçan kuşta, yüzen balıkta. Yediği yemekte, göremediği uzaklarda... Düşündükçe çoğalan, çoğaldıkça çoğaltan bir şey. Her şeye anlam katan, ve her şeyden anlam çıkaran yegane anlamlı varlık. Çünkü sadece o her şeydeki anlamı kavrayan yaratık…
İnsan muhayyilesinde yaşar çoğunlukla. Tecrübe etmekte olduğu andan, içinde bulunduğu dakikadan sıyrılıp çok uzaklara gider kimsecikler duymadan. Düşünerek yaşar insan. Düşündüğü şeydir muhayyilesini oluşturan. Anlamlandırmak ister yaşadıklarını. Belki de dönüp defalarca yaşar o anı. Anlamak ister çünkü onun mayasında düşünmek vardır. Ve bu dünya düşünen insanlar için yaratılmıştır. Çünkü etraflarında onları düşünmeye sevk eden milyonlarca hadise yaşanmaktadır. Zira Kur’an-ı Kerim düşünen insanlar için bu denli anların hususi olarak yaratıldığını defalarca açıklamaktadır.
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde ‘’’düşünen kimseler’’’ için gerçekten açık ibretler vardır. Onlar ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!” Al-i İmran-190,191