İslâm’ın rûh itibâriyle özü, inançta tevhid yâni Allâh’ın birliğini kabul etmek; amelde ise edeb, istikâmet ve merhamettir. Merhamet, îmânın ilk meyvesidir. Ondan uzak bir gönül, canlı sayılamaz. Merhametin en olgun tezâhürlerinden birisi de “infak”tır.
Zarif, güzel ve derin insan yetiştirmek sûretiyle huzurlu bir cemiyet ortamı meydana getirmek, dînin aslî gâyelerinden biridir. Bu olgunlaşma, ancak gönüllerin merhamet ve şefkat hissi ile dolması ve bunun en güzel tezâhürleri olan zekât, infak ve hizmet ile mümkündür. Zîrâ bütün bunlar, kulun Rabbine karşı en mühim bir şükür borcudur.
Gerçek bir sevginin en büyük alâmeti fedâkârlıktır. Seven, sevdiğinin yolunda fedâkârlık yapmayı, sevgisi ölçüsünde bir zevk ve vazîfe olarak kabul eder. Bu bakımdan mümin bir yüreğin, Yaratan’ı hürmetine bütün mahlûkâtı, şefkat ve merhametle kuşatıp kucaklaması îcâb eder. Bu da infak anlayış ve terbiyesiyle yoğrulmuş bir yüreğe sahip olmaktan geçer. (Bk. Osman Topbaş, Vakıf İnfak Hizmet, s.2)