Bir görev varsa yerine getirilmesi gerekli, o da Son Peygamberin sancağının yere düşmemesidir. Diriliş erinin var oluş hikmetidir bu. Uğurlu, iyilikçi, Allah’ın ipine sımsıkı sarılı topluluğu gerçekleştirmektir. Bunun için inançla birlikte umut gereklidir, tarih bilinci, derinlik, aşk ve şevkle dâvanın hizmetine koşmak gereklidir.
Her dinin, dâvanın, ideolojinin bir “âmentü”sü vardır. Âmentü, yolun en başında inanılması gerekli değerler, prensipler manzumesidir. İfadenin Türkçe tam karşılığı “inandım” demektir. Yani o dinin, dâvanın ayırıcı niteliklerini bütünüyle kabullenmektir, âmentü. Bir yaşam biçimidir aynı zamanda. Bir dünya görüşünü benimseyiştir; varlığı algılayış ve düşünüş tarzıdır.
Bilginler, mütefekkirler, edipler tarihin hemen her döneminde inanılması gerekli değer ve prensipleri anlattıkları kitaplar kaleme almışlardır. Mehmet Kaplan’ın ifadesiyle, Mevlâna Mesnevi’sini, Yunus Emre Risâletü’n-Nüshiyye’sini, Nabi Hayriyyesini, Namık Kemal piyeslerinden çoğunu, Ahmet Mithat Efendi romanlarını, Mehmet Akif Safahat’ını, Tevfik Fikret Şermin’ini ve Halukun Defteri’ni ve daha bir çok müellif eserlerini hep insanlara nasıl yaşanılması ve nelere inanılması lazım geldiğini öğretmek maksadıyla yazmışlardır. (Nesillerin Ruhu, s. 185)
Yine Tevfik Fikret, Batılı inanç ve kabullerden beslenmiş düşünce biçimini dile getirmiştir Haluk’un Âmentüsü şiirinde. Şâir, insanı, bilim ve tekniği kutsadığı bu şiirinde, “inandım” vurgusuyla kendi dünya görüşünü ortaya koymuştur. Oğlu Haluk’un şahsında bütün topluma sahip olduğu görüşlerini takdim etmiştir.
İsmet Özel, 1974’te yazdığı Amentü şiiriyle fikir dünyasındaki değişimi ifade eder çarpıcı bir dille. “ İnsan/ eşref-i mahlûkattır, derdi babam” diye başlayıp, “varoldum kayrasıyla Varedenin/ eşref-i mahlûkat/ nedir bildim.” diye bitirdiği şiirinde varlığı yeniden anlamlandırışını, hayatın kendine yeniden yorumlanışını anlatır.
***
Diriliş Neslinin Âmentüsü’nde ise bir dâva, bir mefkûre adamının inanış ve ideallerini görüyoruz. “Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır” diyen şâirin, yürek yangınından yükselttiği diriliş hisarının inanç temelleridir, bu âmentü. Mütefekkirin coşkun iman ve umut ırmağının çağlayışıdır, irfan bahçemize. Bozgun havasının sürüp gittiği şu yeni çağda, bizi yüce bir ülküye sürükleyişidir.
Sezai Karakoç, “Kendimin bir diriliş eri olduğuma inanıyorum” diye başlar eserine. Zira bir savaş vardır ortada ve bu bir medeniyet savaşıdır, karayla akın savaşıdır. Bu, ruhlar arasında olan bir savaştır; zihniyet savaşıdır.
Böylelikle vakıa tespit edilmiştir. Mütefekkir yerini konumlandırmış, en baştan ayağını sağlam bir zemine basmıştır. “Allah’a inanıyorum. Ben bir diriliş işçisiyim. Allah kentinin işçisiyim. Allah’ın övdüğü beğendiği İslam toplumunu ören, toplumunun örülen duvarında en küçük bir kum tanesi olmaktan öte öğüncüm olamaz.”
Allah kentinin duvarında en küçük bir kum tanesi olmak.. İşte o yüce ideal! Yücelik ve mütevazılık birbiri içre. Bu inanç uğruna göze alınabilir her şey. Ses yükseltilirse bunun için yükseltilir. Yaşanırsa bunun için, ölünürse bunun için ölünür. “Aşktır o benim için. Yoldur. Anlamdır. Sestir. Ülküdür. Varoluştur.”
Bu dâva yeni bir dâva değildir elbette. Bu dâva, ilk insan ve ilk yol gösterici Hz. Adem’in, özgür inanç gemisinin kaptanı Hz. Nuh’un, ateş imtihanından geçmiş Hz. İbrahim’in, toplumu yönetecek altın kuralları sütunlar gibi ufkumuzda yükselten Hz. Musa’nın, ölü gönülleri dirilten soluğun sahibi Hz. İsa’nın, nihayet en büyük yol gösterici, bütün insanlığa ışık tutucu Hz. Muhammed’in dâvasıdır. Zira: “En büyük sancaktarlar, hakikat sancaktarları peygamberlerdir. Ben buna inanıyorum.”
Bir görev varsa yerine getirilmesi gerekli, o da Son Peygamberin sancağının yere düşmemesidir. Diriliş erinin var oluş hikmetidir bu. Uğurlu, iyilikçi, Allah’ın ipine sımsıkı sarılı topluluğu gerçekleştirmektir. Bunun için inançla birlikte umut gereklidir, tarih bilinci, derinlik, aşk ve şevkle dâvanın hizmetine koşmak gereklidir.
Ve hakikate susamış bir ruh: “Peygamber yolunda olan, Kur’an’a bağlı bulunan eserler ve insanlar, bilginler, veliler, gerçek kahramanlar; ruhum için, hakikati araştırma, İslam’ı öğrenme, durmadan öğrenme, derinlemesine öğrenme yolunda önderdirler.”
Bir de sahip olunması gerekli nitelikler vardır. Alçak gönüllü olmak gelir bunun en başında. Yeniden kurulacak İslam toplumunu sessizce ve gürültüsüzce inşa etme azmi. Derin ve köklü metafiziğiyle bir şahsiyet olmak. Tarih bilinci ve toplum dokusuna yüreğiyle bağlılığıyla sosyal bir prototip olmak. Gerekli manevi donanıma sahip olmak. Seher vakti, fecrin sahibinin ışığıyla aydınlanmak. Tekke fedakarlığı, manevi yol hizmeti, fütüvvet ruhu. Kendi benliğini ve varlığını takva açısından tartmak. Sürekli bir otokritik..
Vasıtalar ise peygamberin vasıtaları; söz, düşünce, ahlak, Allah’a kulluk, Müslüman şâirlerin şiirleri.. Çağ içinde maddi manevi gerekli teçhizatla donanmak..
“Benim âmentüm,” diyor Üstad “bir nesil âmentüsüdür, neslimin âmentüsüdür.. Bu âmentü çağdaş bir kandildir. Eşyaya yeni bir ışık tutmakta. Anlamların hakiki çehrelerini aydınlatmakta.” Bizim neslin bu âmentüye; asırların irfan birikiminden süzülüp gelen bu silkiniş iksirine ihtiyacı var.
Kulak vermeliyiz, bu samimi çağrıya. Gönlümüzü açmalı, sahip çıkmalıyız. Çünkü bu, çağdaş dünyanın karanlık dehlizlerinde yolumuza ve yönümüze ışık tutacak bir âmentüdür. Ölü toprağı serpilmiş ruhumuzu diriltecek ve bizi kendimize getirecek bir âmentüdür.