Kemal Işık
“Islam stare into my eyes brother” (İslam gözlerimin içine bakıyor kardeşim) RATM solisti Zack de la Rocha
3 Haziran Pazar günü İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Dino Merlin Konseri, Türkiye’de bulunan Boşnak vatandaşların ve Bosna savaşı sırasında “Da Te Nije Alija” (Aliya Sen Olmasaydın) şarkısını dillerden eksik etmeyen bizim buralıların akınına uğradı. Hınca hınç dolan Harbiye Açıkhava Tiyatrosu tek bir ağızdan söylenen Boşnakça şarkılara tanıklık etti. Kalabalık tarafından hep birlikte söylenen “Da Te Nije Alija” şarkısı, güzel bir melodiden öte, “Aliya’sız bir dünya” nın imkansızlığı üzerine düşünülerek söylendi. Harbiye’yi dolduran onlarca insan, ağızlarından çıkanların sadece bir söz, müziğe eşlik eden bir unsur olmadığının bilincinde “İyi ki varsın Aliya” dedi.
Aliya’sız bir dünya tasavvuru aklıma dinleyicilerine ve hayranlarına, Gazze’de tanka taş atan çocuklar, Frantz (İbrahim) Fanon, Mumia Ebu Cemal “olmazsa olmazdı” dedirten, aktivizmin efsane grubu “Rage Against The Machine”i (Makineye Karşı Öfke) getirdi. 2002 yılında daha 14 yaşındayken tanıştığım bu grup sayesinde gördüklerimi, yaptıklarımı, farkına vardıklarımı düşündüm ve aynı zamanda göremeyecekleri, yapamayacakları, farkına varamayacakları…
Sosyalist bir dünya görüşüne sahip olan ve nu-metal, hardrock tarzında müzik yapan RATM, benim için sadece bilmekle ve bildiklerini söylemekle yetinmemeleri, bildiklerini, söylediklerini hayatlarına da dökmeleri bağlamında değerli ve saygıdeğerdi. Öyle ki savundukları Zapatist Hareketi (E.Z.L.N.) maddi-manevi desteklemeleri, Mumia Ebu Cemal davası sırasındaki eylemleri, aktivizm tarihinde kilit role sahip 1999 Seattle DTÖ zirvesi olayları sırasındaki eylemlilikleri, polis karşıtı hareketlerindeki samimiyetleri onları sadece müziğin değil aynı zamanda eylemliliğin, aktivizmin temel savunucularından, sözcülerinden biri haline getirdi.
Rage Against The Machine’in ilk dinlediğim şarkısı olan “Killing In The Name Of” (..’nın Adına Öldürmek) ne grubun, ne de şarkının anlamını, maksadını görebilmemi sağlamıştı. Kimin adına öldürmek? Makineye karşı neden öfke? Sonunda bu sorularımın cevabını Ali Şeriati’nin “Medeniyet ve Modernizm”inde, sonra da İsmet Özel’in “Üç Mesele”sine cevabı buldum. Makine hem biz Müslümanlar, hem de anti-kapitalist hareketler tarafından kin duyulması, nefret edilmesi gereken bir unsurdu. Çünkü makine kapitalizmin ve sömürünün kaynağı olan seri üretimin temeli, sömürgecinin yahut beyaz adamın tanrılığı oynamasının en büyük sebebiydi. O küfrün ve zulmün sebebi haline gelmiş bir yapıydı. Ali Şeriati’nin tabiriyle “tüm suçlu” ve “emeği kollektivize eden vaat edilmiş Mesih (!)”ti . O belki de tüm Müslümanların davacı olması ve nefret etmesi gereken sanıktı. Erich Fromm’un otomat olarak tanımladığı modern insan hakkında söylediği “…çünkü otomatlar nasıl birbirlerini sevemezlerse, Tanrı’yı da sevemezler” sözü de bu durumu tam anlamıyla ortaya koymakta.
Bunu idrak ettikten sonra geçmişte yazılan, çekilen, gerçekleştirilen tüm RATM şarkıları, klipleri ve eylemleri ilgimi çekmeye başladı. İlk albümlerinden başlayarak tüm şarkıları ve klipleri büyük bir heyecanla dinledim, okudum, seyrettim. Rage Against The Machine Kendi isimlerini taşıyan ilk albümlerinde “Bullet In The Head” ( Kafadaki Kurşun ) şarkısıyla devlete ve ulusa karşı mutlak itaati, “Fistful Of Steel”la ( Bir Avuç Çelik ) ile tanık olunanlara karşı kayıtsızlığı ve sessizliği, “Township Rebellion”la ( Township İsyanı ) ile Nelson Mandela’nın başını çektiği Güney Afrika Bağımsızlık Hareketi karşısındaki Batı’yı, ilk Matrix filminin sonundan hatırladığımız “Wake Up”la ( Uyan ) Malcolm X’e sıkılan kurşunları lanetledi. Wake Up şarkısında Muhammed Ali ve Malcolm X’den söz eden RATM, bu şarkıdaki “You know they murdered X, and tried to blame it on Islam, he turned the power to the have-nots, and then came the shot, what was the price on his head” (Malcolm X’i öldürdüklerini biliyorsun ve suçu İslam’a atmaya çalıştıklarını da, Malcolm X gücü sahip olmayanlara verdi ve kurşun sıkıldı, onu öldürmeniz için verilen ödül neydi?) sözleriyle aslında bizi son derece ilgilendiren bir noktadan, bizim bağırmamız gereken yerden bizim adımıza haykırıyordu.
İkinci albümleri olan “Evil Empire” ( Kötülük İmparatorluğu ) baştan sona bir modernizm eleştirisi ve modern zamanların zalimi ABD’ye meydan okuma şeklindeydi. Albümün iki büyük parçası olan “Bulls on Parade”in (Demokratlar Yürüyüşte) klibiyle yeni neslin bu kötülüğü bitirmek üzere geldiği müjdeleniyor, “People Of The Sun”la ise ( Güneşin İnsanları ) Meksika yerlilerinin çektiği ızdırapların biteceği söyleniyordu. 1999 yılında çıkan “Battle Of Los Angeles” la ise (Los Angeles’in Savaşı) grup politik söylemini iyice yükseltiyor ve Batı’ya en büyük tokadını indiriyordu. Albümün ilk şarkısı “Testify” (Şahit Ol)la grup Bush hükümetine ve Irak Savaşı’na büyük bir tepki verirken bir yandan da ezilenlerin yanında olduğunu bir kez daha ilan ediyordu. Aynı şarkının klibinde görülen acıyla feryat eden ve zafer işareti yapan başörtülü Müslüman kadınlar, Amerikan uçaklarınca bombalanmış evlerinin yıkıntıları arasındaki Iraklı çocuklar ve Amerikan kültürünün yozlaşmışlığını gözler önüne seren sahneler büyük yankı uyandırdı. Şarkının sözleri ise bir anda anti-emperyalist hareketin sloganları haline geliverdi.
“Ruhum boş doldur onu
Haber yorumcusu tazele güvenimi
Bağdat yanıyor öyle değil mi?
Sesin ne kadar sakinleştirici
Cinayet terennümü ne kadar sinsi
İhtiyacım var şahitliğe
Kan dökülmediğine ikna olmaya
Uyuştur, hissizleştir beni
Kov kafamdan seni suçlayan fikirleri
Sakinleştiriyor beni tapınağın
Devam edebiliyorum sayesinde
Benzin pompaları adına kitle mezarları ve belirleniyor fiyatlar”
Bu şarkıdan sonra ise “Guerrilla Radio”( Gerilla Radyosu ) adlı klibini yayınlayan RATM olaylara ve gündeme karşı tepkisiz, sessiz ve “dertsiz”, tek amaçları daha fazla tüketmek olan köle zihinleri yahut “otomatları” yine yerden yere vurmaktaydı. Şarkının sonundaki
“Birgün başlamalı,
Bir yerde başlamalı.
Şimdi değilse ne zaman,
Biz değilsek kim?
Kimse bizi durduramaz!”
sözleriyle grup bir kez daha zulme karşı sessiz kalmayan ilkeli ve onurlu tavrını göstermekteydi. Aynı albümden “Matrix Reloaded” filminden de hatırladığımız “Calm Like A Bomb” (Bir Bomba Kadar Sakin)’deyse RATM, “Bir yerlerde hala doldurmak zorunda olmadığı boş bir hapishanesi olan bir toprağın ve fatura yerine gerçek mektuplar alan bir ruhun bulunduğunu” haykırarak Batı insanının tüm çürümüşlüğüne ve modernitenin tüm alçaklarına rağmen halen bir yerlerde umudun var söylemekteydi. Aynı albümün son klibi olan “Sleep Now In The Fire” (Şimdi Ateş İçinde Uyuyun)’da ise grup Amerikan tarihinin en başarılı eylemlerinden birini organize ediyor ve kliplerini, yasadışı olarak Amerikan kapitalizminin kalbi olan “Wall Street” in önünde ve muhalif yönetmen Michael Moore’un yapımcılığında çekiyordu. Gerçek görüntülerden oluşan klip-eylem sonunda sömürünün merkezi Amerikan Borsası tarihinde ilk defa erken kapatılmak zorunda kalıyor ve RATM elemanları ile Michael Moore tutuklanıyordu. Klibin sonunda duyulan, Amerikan Başkanı George Bush’un “RATM denilen grup ailevi değerlere karşı olan, terör yanlısı bir gruptur. Seslerinin çıkmasına izin verilmemelidir” şeklindeki konuşmasıysa, RATM’in basit bir rock grubu olarak nasıl bir potansiyele sahip olduğu ve daha da önemlisi istenildiği zaman düzenin taşlarını yerinden oynatmanın o kadar zor olmadığının en çarpıcı göstergesiydi. Bu eylemden sonra dünya çapında aktivizm alanında ismi duyulan RATM, ne yazık ki grubun solisti Zack De La Rocha’nın siyasal nedenlerle gruptan ayrılmasıyla bir cover albümü olan “Renegades Of Funk”ı çıkardıktan sonra dağılıyordu.
Aktivizm ve eylemlilik tarihine adını altın harflerle yazdıran RATM’in organize ettiği konserler, yürüyüşler ve eylemler sayesinde Müslümanlar da dahil olmak üzere Dünya’nın tüm mazlum halklarının sesi, duyguları ve yaşadıkları dünya kamuoyu tarafından bilinir, tartışılır, tepki gösterilir hale geldi. Aynı şekilde RATM’nin sesi dünyanın pek çok ezilen halkının dirilişi, haykırışı ve başkaldırışı oldu. RATM’nin konserlerinde baş aşağı astığı ve yaktığı Amerikan bayrakları ve arka plandaki zulme ve kapitalizme karşı ayaklanmayı temsil eden bir yumruğu havada karakter, bizlere bu sömürü düzenine karşı bir şeyler yapılması gerektiğini hatırlatan birer uyarıydı. Tüm ezilen halkları ve dolayısıyla biz Müslümanları zulme karşı sessiz kalmamaya, daha fazla tüketmemeye, sessiz ve “dertsiz” olmamaya, değiştirilmesi gereken bu sömürü düzenine karşı yumruklarımızı havaya kaldırmaya çağırıyordu RATM.
Sosyalist, anarko-sosyalist bir dünya görüşüne sahip olan RATM’yi tekdüze bir mantıkla İslami olarak küfür sayabiliriz. Fakat başka bir yol daha var. RATM’yi bizlere küfür düzeni karşısında tutunmayı, aydınlanmayı, harekete geçmeyi, İbrahim Fanon’lar, Malik el Şahbaz’lar veya tanka taş atan Filistinli çocuklar olmayı öneren ve zulme karşı direnirken daha fazla tüketmemeyi, küfre karşı politikayı küfür üzerinden yürütmemeyi, ayetteki gibi “üzülmemeyi, gevşememeyi ve inanıyorsak üstün olanların bizler olduğunu” öğütleyen, bir topluluk olarak görebiliriz. Bu alternatif okumayla RATM hala yapabilecek çok şeyimiz olduğuna dair umut verici bir meşale olabilir.