
Babam ve oğlum çok beğenilince darbeci filmler kuşağı başladı ve bu kuşak mafyacı diziler kuşağına rakip oldu. Gel de bu konu üzerine bir yazı kaleme alma. Sanat camiası sinemanın sanat olarak algılandığı ilk filmin Potemkin Zırhlısı olduğunda hemfikirdir. “Potemkin Zırhlısı” ne kadar sanatsal olursa olsun komünist propaganda aracı olmasıyla da ön planda bir filmdir. “Potemkin Zırhlısı”nın son 3 yıla kadarki Türk sinema tarihini incelediğimizde elle tutulur bir karşılığını bulamazdık. Ancak bugün birden çok filmle bu şansa sahibiz.
80li yıllardaki askeri ihtilal sinemaya da büyük darbe vurmuştu. Filmler halkı aydınlatmaya yönelik değil bilakis halkın başını belden aşağı eğmeye yönelikti. Bu acı duruma verilebilecek karşılık geç de olsa geldi. Artçıları da devam ediyor. Beklenenin aksine şiddeti giderek artan bir cevap var elimizde. Hatta bu cevabın bir karşı darbe niteliğine bürünmekte olduğunu bile söyleyebiliriz. Bu, elbette ve öncelikle sinemaseverlerin menfaatine hizmet ediyor. Bunun furya halini alması ne kadar tehlikelidir bilinmez ancak bir dönemin eleştirilmesi -her ne kadar demokrasi e-muhtıralarla sekteye uğratılsa da- demokratik açıdan iyidir.
Türk sinemasının birkaç komedi filme indirgeniyor olması acıydı; belki bu acıyı ilk fark eden “Vizontele”den sonra bir de “Tuuba”sını çekebilen Yılmaz Erdoğan oldu. Kim fark ettiyse etsin senaryo kalitesi sinemamıza rol kalitesinin önüne geçmeye başladı ki bu iyi bir şey. Bir yanda racon kesilirken bir yandan rol kesilmeli ve bununla birlikte senaryo kalitesi de gözetilmeli.
“Vizontele Tuuba”, “Babam ve Oğlum”, “Beynelmilel”, “Zincirbozan: Eve Dönüş”… gibi filmler senaryolarına sadece darbenin sol fikir yapısını vurmadığını, darbeci zihniyet dışındaki her şeye yaşama hakkını sıfırladığını eklediklerinde mafyacı diziler kuşağına karşı gerçek anlamda puan alabileceklerdir. Umarım bu hayalden öte geçer.