Latif İnce
Hani dergimizin haziran sayısı kapak dosyasında “Belirli dini hassasiyetleri olan arkadaşlarımız da aslında yukarıdaki gencin pantolunu gibi açıkta bir yer bırakmamaya çalışsa da modelden taviz vermiyor ... derin yakalı bir bluzun altına t-shirt, kısa bir elbisenin altına pantolun giyiyor.” deniyor ya eleştirel bir bakış açısıyla... Ben de tam olarak bunlar yapıldığı müddetçe modaya uyulabilir diyorum.
Müslümanlar modaya uymalı mı uymamalı mı? Sorsanız, çok küçük bir yüzde hariç, kendini Müslüman olarak tanımlayanların hemen hemen tamamı bu soruya peşin bir hayır cevabı vereceklerdir. Oysa moda, dinin hükümlerine aykırı olmadığı sürece gayet uyulabilir bir şeydir. Ve evet; modanın uyulabilir “takılabilir” bir şey olması gayet olağandır. Çünkü moda demek illa ki ahlaka, tesettüre aykırı giyim biçimleri demek değildir. Ki burada Türkiye`de algılanageldiği anlamdaki tessettür modasından filan da söz ediyor değilim. İşte hepimizin bildiği moda canım...
Evet; moda kavramı; kapitalist sistemin tüketim kültürünü destekleme amaçlı ilizyonlarından biri olması, sıklıkla ahlaka ve tesettüre aykırı model ve kıyafetleri içeriyor olması, şekilciliği teşvik etmesi, israfa yol açması, tasavvufi manada kalpleri malayaniye bağlaması gibi pek çok olumsuzluğu içeriyor. Ancak gelin konuya bir de -maalesef- biz müslümanların pek de bakmadığı başka açılardan, önyargısız hatta biraz da pragmatist bir yaklaşımla bakmayı deneyelim. Peşin redlerle bir yere varamıyoruz çünkü. “Tu ka...” deyip boş bıraktığımız alanlar; başkaları tarafından doldurulup, hayatımızı etkilemeye kaldığı yerden devam ediyor. İnancını ciddiye alanlar olarak bizim ilgili alanı etkileme şansımızı da ortadan kaldırarak.
Bu, işin belki de görece olarak en önemsiz yönü. Konunun asıl önemi; müslümanlığını ciddiye alanların kendilerini nasıl yansıttıkları, dışarıdan nasıl algılandıkları ve bunların misyonumuza olan olumlu-olumsuz etkilerinden kaynaklanıyor.
İstesek de istemesek de dış görünüm önemli. İnsanlar yeni tanıştıkları kişilerle ilgili en önemli ve değişmesi en zor kanaatlerini ilk 3 dakikada ediniyorlar. Belki bazılarına abartılı gelebilir ama gelmesin: Bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Peki hiç düşündük mü “Acaba dindarlar dışarıdan nasıl algılanıyorlar?” Modern, anlayışlı, hoşgörülü, nazik, geniş ufuklu, iletişime açık, anlayışlı, sıcakkanlı, temiz ve güzel düşünen, görünen, yaşayan, hisseden hoş insanlar mı?... Yoksa kaba, iletişimsiz, anlayışsız, soğuk, insanlara kendi yaşam tarzlarını dayatmaya çalışan, anlayışsız, yaşamayı bilmeyen, hayatın nimetlerinden keyif almayan-aldırmayan, estetik değerleri umursamayan, kalıpçı tipler mi?... Bir müslüman elbetteki ilk gruptaki olumlu özellikleri taşır ve/veya taşımalıdır. Ama madem bizler bu kadar hoş insanlarız; neden kimsenin bundan haberi yok. Eğer cumhuriyet mitinglerinde yüzbinlerce insan “dindar cumhurbaşkanı” istemediklerini haykırıyorlarsa, dindarların toplumda oluşturmuş oldukları algılama adına ortada bir problem var demek değil midir? Mesela bu insanlar dindarlardan neden korkuyorlar hiç düşündük mü? İnsan tanımadığından korkar. Yoksa biz dindarlar sakın kendimizi doğru lanse edemiyor olmayalım? Yoksa bütün suç medyanın mı(!) Ya da daha da vahimi; yoksa bizler bazı İslami meseleleri yanlış yorumlayıp, yanlış yaşadığımız için dışarıya da yanlış yansıtıyor olmayalım... Moda meselesinde olduğu gibi...
Öncelikle şunu kesin olarak belirlemek gerekiyor: İslam insanların ne giyeceğine karışmaz, nasıl giyineceğine karışır. Yani avret mahalini ört der ama bunu çizgili kumaşla, keten kumaşla, penyeyle, çarşafla, pardesüyle yap demez. Aslolan örtülmesi gereken yerlerin örtülmesi gerektiği gibi örtülmesidir. Bu sağlandıktan sonra kıyafetlerin modaya uymasında, hatta tesettür gözetilmek kaydıyla, yazının girişinde modayla ilgili olarak sayılan tuzaklara da düşmeden, modanın takip edilmesinde bir beis yoktur. Hatta şu açıdan teşvik bile olduğu söylenebilir. Kuran ve sünnet insanların güzel giyinmesini teşvik eder.
“Ey Ademoğulları! Her mescitde ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin)...” (Araf:31) ayetinde olduğu gibi. Ya da “ De ki: Allah`ın kulları için yarattığı zineti ve temiz hoş rızıkları kim haram etmiş?.." (Araf:32)” ayetinde olduğu gibi. Yahut: “Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik...” (Araf:26). Veya: “Yine taze bir et yiyesiniz ve içinden giyeceğiniz zinet eşyasını çıkarasınız diye, denizi emrinize veren O`dur.” (Nahl:14) ayetinde olduğu gibi.
İşte size konuyla ilgili birkaç da hadis:
"Üzerimde adi bir elbise olduğu halde Resulullah (sav)`ın yanına gelmiştim. Bana: "Senin malın yok mu?" diye sordu. "Evet var!" cevabıma: "Hangi çeşit maldan?" sorusunu yöneltti. "Her çeşit maldan Allah bana vermiştir." demem üzerine: "Öyleyse Allah Teala hazretleri sana bir mal verdiği vakit Allah`ın verdiği bu nimetin eseri ve fazileti senin üzerinde görülmelidir!" buyurdular. (Kaynak: Nesai, Zinet 83, (8,196) ; Ravi (r.a.): Ebu`l Ahvas)
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sizden biri bolluğa erince iş elbisesinden başka bir de cum`a elbisesi edinirse üzerine (bir vebal) yoktur." (Kaynak: Ebu Davud, Salat 219, (1078); İbnu Mace, İkametu`s-Salat 82, (1095) ; Ravi (r.a.): Muhammed İbnu Yahya İbnu Hibban)
Resulullah (sav), bize binek hayvanlarımızı güden bir adamımızı gördü. Üzerinde eskimiş (çizgili) iki parçalı giysi vardı. "Onun bu eskilerden başka giyeceği yok mu?" buyurdular. "Evet var" dedim. "Çamaşır torbasında iki giysisi daha var, ben onları giydirmiştim." "Öyleyse çağır onu da, bunları giysin!" emrettiler. (Çağırdım, emr-i Nebeviyi söyledim, o da onları giyindi. Geri gitmek üzere dönünce, Aleyhissalatu vesselam: "Nesi var (da bu yenileri giymiyor?) Allah boynunu vurasıca! Bu daha hoş değil mi?" buyurdular. (Kaynak: Muvatta, Libas 1, (2, 910) Ravi (r.a.): Cabir)
İbnu Abbas der ki: "Harurilerin yanına vardım. Bana: "Hoş geldin ey İbnu Abbas! Bu takımın da ne?" dediler. Ben: "Beni ayıplıyor musunuz? Ben Resulullah (sav) üzerinde mümkün olan en güzel elbiseyi gördüm!" dedim. (Kaynak: Ebu Davud, Libas 8, (4037); Ravi (r.a.): İbnu Abbas)
Şimdi “Moda ile güzel giyinme arasında ne alaka var?!.” diyenler olabilir. Alaka var: Güzellik, estetik, zerafet gibi kavramlar, içinde bulunulan zamana ve topluma göre değişen mefhumlardır. Günümüzde madem artık güzel giyinmenin kriteri moda, kıyafetin güzel olup olmadığına modaya uygun olup olmamasına göre karar veriliyor; o zaman biz müslümanlar da Allah`ın, üzerimizdeki nimetlerini göstermek, daha da önemlisi; Allah`ın şekilsel sebeplerden ötürü dinden ve dindarlarlardan korkan, hoşlanmayan, kızan, kaçan, kullarına, Allah`ı en güzel şekilde; karşımızdakini korkutmadan anlatabilmek ve sevdirebilmek adına, kalplerine Allah adına bir güvenlik ve sevecenlik duygusu vermek adına modadan faydalanabilmeliyiz. Ancak altını çizerek tekrar ediyorum, sınırları Allah tarafından çizilen temel kaideler ihlal edilmemek ve nefsimizin malayani arzularına, Allah rızasını kılıf yapmamak kaydıyla...
Hani dergimizin haziran sayısı kapak dosyasında “Belirli dini hassasiyetleri olan arkadaşlarımız da aslında yukarıdaki gencin pantolunu gibi açıkta bir yer bırakmamaya çalışsa da modelden taviz vermiyor ... derin yakalı bir bluzun altına t-shirt, kısa bir elbisenin altına pantolun giyiyor.” deniyor ya eleştirel bir bakış açısıyla... Ben de tam olarak bunlar yapıldığı müddetçe modaya uyulabilir diyorum. Gerekçe olarak da yazının devamında “Görüntüsünden “dindar” olduğu belli insanlar, zaten toplum nazarında “gerici” şeklinde haksız yakıştırmalara maruz bırakıldıkları için, bu imajı bastırmak, yok etmek için ... modayı daha çok takip ediyor, modern görünmek adına fazladan bir uğraş içine giriyor...” diyorlar ya... Ben de tam da bu sebepten dolayı müslümanların bu gibi konularda daha hassas olmaları gereğine inanıyorum. Çünkü bizim derdimiz bir müslüman olarak Allah`ı tanımak ve bilmek. Allah`ı tanıtmak ve bildirmek. Ve bunun için gereken neyse onu yapmak. Tebliğde bir düstur vardır: “Örfe göre hareket et, ünsiyet celbet.” İnsanlara ve kendimize Allah`ı anlatırken yaşadığımız en büyük sorun dinlememek ve dinletmemek. Mevlana Hazretleri Mesnevi-i Şerif`ine “Dinle...” diye başlamıyor mu? Ama madem insanlar dış görünüşe takılıp, kendilerini müslümanlardan uzak tutuyor ve dinlemekten kaçıyorlar... Onlara Allah adına kendimizi dinletebilmek için zamanın örfü olan modadan da faydalanıp ünsiyetlerini celbedebilmeliyiz. “Kıyafetlerimizle, duruşumuzla, taşıdığımız model ve renklerle neyin mesajını veriyoruz?” deniyor ya ilgili yazıda, işte ben kıyafet, model ve renklerin kendi başlarına doğru ya da yanlış herhangi bir mesaj verebileceğine inananlardan değilim. Bunlar olsa olsa kendi mesajımızı vermemize yardımcı olabilecek olan şekli, yardımcı unsurlardır.
Ayrıca “Ben modayı, bana dayatılan giyim tarzlarını, son trendleri takmıyorum çünkü ben sadece kıyafet ve dış görünüşe indirgenemeyecek kadar özelim. Çünkü benim hayatım üstü cilalı boş bir teneke değil...” söylemi de doğrusu modaya uyanların tavırlarından daha az nefsi değil. Hak adına olmadıktan sonra modaya uymuş veya reddetmişsin... Arada bir fark yok. Eğer modaya uymayalım diyorsanız ve bu tezin içini modaya uyanların yaptığı gibi “ben özelim” türünden nefsaniyetlerle dolduruyorsanız modaya uysanız ne olur uymasanız ne olur?.. Amaç özel olmak mı hiç olmak mı? Yoksa biz ve sahip olduklarımız (?) yalnızca O`nun için değil miyiz?...