Sıddık Kaman
Türkiye’nin nevi şahsına münhasır demokrasi geçmişine örnek teşkil edecek bir erken seçim atmosferine daha girmiş bulunuyoruz. Konumuz ne Türkiye’nin darbelerle örülü demokrasi geleneği ve geçmişi ne de seçim öncesi partiler arası yaşanan kısır çekişmeler. Genelde mütedeyyin kesim olarak tabir edeceğimiz kesime ithaf edilen dini duyguların siyasete alet edilmesi safsatası ve bu safsatayı kullanarak oy devşirmeye çalışan diğer bir kesimin ilanihayet nafile çırpınışları bu seçimin sıcak konusu olmaya namzet gözükmektedir. Peki gerçekten siyaset dinin dahi alet (!) edilemeyeceği kadar saf, pak ve temiz bir alan mıdır veya sorumuzu tersten sorarsak din öyle her önüne gelenin alet (!) diye fütursuzca tanımlayabileceği basitlikte oraya buraya rastgele yamanabilen bir kavram mıdır?
Din olgusu, insanı, toplumu ve hayatı kuşatan her iki dünyaya yönelik düzenlemeler içeren bir nevi Allah’ın insanlık tarihine müdahalesi olarak da tanımlayabileceğimiz ulvi bir kavramdır. Politika ise eski Yunanca da daha çok sahtekarlık ve türlü yalan ve hile ile dolap çevirmek anlamda kullanılan “politicus” kelimesinden türetilmiştir. Geldiğimiz son kertede dinin bir çok nasları günümüzün malum zer-zevat takımı tarafından tartışılmaya açılıp, aynı güruh ortalığı tozu dumana katıp ciddi bir anlam kargaşasıyla işi sulandırmaya götürse de, bu son ve kamil din, bireysel ve toplumsal düzlemde söz sahibi olan en önemli kurum olarak karşımızda durmaktadır. Diğer taraftan günümüz Türkiye’sinde ortalama siyaset bilgisine sahip her vatandaşın hemfikir olduğu üzere, siyasetin bu ülkede ne anlama geldiği, insanların genelde hangi amaçlarla politikaya girmek istediği ve bu toplumun başına yıllardır politika aracılığı ile hangi oyunların oynandığı bilinen ve hala sergilenmekte olan bir gerçektir. Böylesi bir ortamda din kavramının, dini imanı politika olan kişiler tarafından siyasete alet edilmesi korkuları gerçekten anlaşılır gibi değil. Kaygı duydukları nokta kuvvetle muhtemel, din gibi yüce bir kavramın olur olmadık yerlere alet edilip adının lekelenmesinden ziyade, dinin önce siyasetten başlayarak hayatın diğer alanlarına da müdahil olmasıyla öteden beri elde edegeldikleri rantın son bulacağı korkusudur. Hayatlarını korkular bürümüş bu beyzadelere buradan sevindirici haberimizi verelim: Din öyle sizin korktuğunuz (!) gibi hemen her şeye bulaşık olarak görebileceğiniz basitlikte bir kavram değildir, ancak sizin için üzücü ve bir o kadar korkutucu haberimizi de verelim: din öyle bir yerlere alet olayım derse orayı baştan aşağı yeniler yeniden kurar ve içine mutlaka bir anlam katar. Korkunuz yaptığınız işin anlam kazanması ise diyeceğimiz odur ki anlamlılık korkulardan her zaman iyidir.
Sonuç olarak söylemek gerekirse; son dönemde siyaset arenasında işe yargının da maydanoz edilmesiyle Ali-Cengiz oyunlarını aratmayacak sahneler sergilenmesinin akabinde bu ülke insanında politikaya ve politikacıya karşı zaten var olan güvensizlik ortamı devam edeceğe benzemektedir. Böylesi bir ortamda geleceğe dair insanı ve hayatı inşa noktasında umut beslenen yegane kurum olan dinin, politika gibi yanar-döner cinsten yapıların bulaşık suyu olma ihtimali tasavvur dahi edilemez, edilmemelidir.