Nedim Kaya
Benim köylüm karısını tek başına sandık odasına göndermek istemez. Bir kısım devlet memuru büyük hülyalarla görevinden istifa edip barajı aşma şansı olan bir partiye aday adayı yazılır. Çoluk çocuğun bir yıllık lüksünü 2000 YTL`ye tamamlar ve başvuru parası yapar sonra da tesadüf bu ya; beş aday gösterilecek yerden altıncı olur. Eşe dosta gözükemez utanır.
Değerli Yavrum;
Aylardır dünya geneli ile ilgili yazarken Türkiyemizi neredeyse unuttuk. Sana bu ay biraz Türkiye`den bahsetmek istiyorum. Daha doğrusu Türkiye`deki seçim hallerinden. Malum Türkiye demokratik bir ülke ve bunun gereği olarak beş yılda bir genel seçim yapılmak zorunda. Bizde Parlamenter sistem olduğu için biz parlamentoyu seçiyoruz, parlamento da hem hükümete güvenoyu veriyor, hem de Cumhurbaşkanını seçiyor. Dünyada adına başkanlık sistemi dediğimiz halkın seçtiği bir başkan tarafından yönetilen ülkeler olduğu gibi, yarı başkanlık sistemleri de mevcut. Birde başkanını ömür boyu geçerli olacak şekilde seçen ülkeler var, bizden daha istikrarlı oldukları söylenebilir. Dedenin bu dediğini unutma: Demokrasi denen şey gücü eline geçiren herkesin sonradan fetvasını bulabildiği, bulamasa da bulduğunu iddia ettiği bir ortamdır. Demokrasi kelimesi kadar o yana bu yana sündürülmüş başka bir kelime de yoktur. Senin zamanına kadar demokrasinin kaderini internetinkinden daha çok merak ediyorum.
“Demokrasinin gereği olarak beş yılda bir sandık başına gidiyoruz” dedim ya. Aslında beş yılda bir sandık başına gidemiyoruz. Genellikle dört yılı bulabilen meclise madalya vermek gerekiyor. Sana geçirdiğimiz aşamaları anlatayım. Önce seçim kararı alınır. Seçim kararı alınırken bir kaç faktör söz konusu olabilir. İktidar partisi çok avantajlı konumdadır. Baskın bir seçimle bu avantajlı durumunu oya çevirmek istemektedir. İktidar partisinin dişleri iyice dökülmüştür, muhalefet meclisi kilitleyerek çalışmayacak hale getirerek seçimden başka yol bırakmamıştır. Hasbelkader iktidarda olan partiye bir seçim hediyesi verilmiştir ki bu halkın nefret ettiği bir firarinin paket edilerek iktidar ortaklarından bir veya bir kaçına hediye edilmesi olabilir, iktidar şansı olan bir partinin önemli bir açığının yakalanması şeklinde olabilir. Yenilen pehlivanlar güreşe doymamıştır ve hepsi ele ele vererek tekrar seçime gitmişlerdir. Millete rahat batmıştır; yıllarca “Ahh şu koalisyonlar olmasa ülkemiz istikrara kavuşurdu” diyenler “dengeli bir siyaset için koalisyon çare olabilir” demeye başlamışlardır. Tek başına güçlü bir hükümet vardır ama ne yazık ki hükümet üyelerinin önemli kısmının karısı baş örtülüdür. Kısacası seçimler her sebepten olabilir yeter ki bir taraflardan düğmeye basılsın.
Seçim kararı alındıktan sonra birden ortalık tuhaflaşır. Yıllardır akrabayı, memleketi unuttuğu halde seçim arefesi birden bire sıla-ı rahim moduna gireni görürsen bil ki o kesin aday adayıdır. Kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan hacı amca birden lobi canavarına dönüşebilir, kesin bir aday adayına çalışıyordur. Seçildiğinden bu yana memlekete uğramayan milletvekili köyden ayrılmaz olmuştur, yeniden aday adayı olacaktır. Din afyondur diyenler kendini dini hakların garantörü ilan etmiştir. Bazısı cebinde her vatandaş için iki anahtarla dolaşıyordur, bazısı çalışmayana bile maaş vaat etmektedir, bazısı mazotu şimdikinin üçte birine satacaktır, bazısı terörü bir günde bitirecektir. Vatandaş farkındadır ama Hollywood filmi seyreder gibi yalanın senaryosu, kurgusu, yönetimi en iyi olanına bakar. Bunun prim yaptığını bilen siyasiler de yurt dışından reklam ajansları ile çalışırlar. Trendine göre sosyalist parti ülkücü veya İslamcı, muhafazakar parti demokrat olur.
Seçim öncesi vatandaşta da heyecanlanmalar olur. Okuma yazma bilmeyen teyzelere yakınları tarafından partinin amblemi ezberlettirilir. Benim köylüm karısını tek başına sandık odasına göndermek istemez. Bir kısım devlet memuru büyük hülyalarla görevinden istifa edip barajı aşma şansı olan bir partiye aday adayı yazılır. Çoluk çocuğun bir yıllık lüksünü 2000 YTL`ye tamamlar ve başvuru parası yapar sonra da tesadüf bu ya; beş aday gösterilecek yerden altıncı olur. Eşe dosta gözükemez utanır. Başka bir kısım vatandaş seçilebilecek adayların etrafına kümelenir, bir ay sonra dört yıllığına unutulacaklarını bile bile anın keyfini çıkarmaya çalışırlar daha neler neler. Ben en çok seçilme ihtimali sıfıra yakın olduğu halde bunun farkında olmayacak kadar gözünü hırs bürümüş bu uğurda hiç bir masraftan kaçınmayan adayları seyretmeyi severim. Hem komedi çok güzel olmakta hem de gariban vatandaş seçilecek olması halinde elde edemeyeceği faydalar elde etmektedir muhteremden.
Seçimin ertesi günü manzara değişir. Baraja yaklaşamayanlarda o eski gürleme kalmamıştır. Barajı az farkla kaçıranlar seçim sisteminin anti-demokratik olduğunu bağıra bağıra seslendirirler. Barajı zar zor aşanlar bu pozisyonun ne kadar değerli olduğunun bilincinde pusuya yatarlar. Birinci parti olmayı kaçıran ana muhalefet belki birinci olurum umuduyla tekrar seçim ister. Seçimin galibi ise tesadüfen seçim öncesine ait derin bir şuur kaybına uğrar, sadece bundan sonra olacakları hatırlayacaktır. Millet bütün bunlara kızmaz, film zaten böyle olmalıdır, vatandaş ancak bu çark şık olmayan şekilde dönerse kızar, yoksa yalan, dolan, unutkanlık bu işin şanındandır. Seçimden sonraki üç yıl muhalefet tatil yaparken iktidar veya iktidarlar tek başına ve temsil ettikleri tahminen yüzde 40 civarı oyla ülkeyi gerçek manada idare ederler. Son iki yılda tekrar seçim senaryoları başlar, milletvekili transfer pazarları kızışır, ittifaklar, ayrılmalar, ihanetler, izzetler, ikramlar başlar. Ta ki yeni erken seçim kararı alınıncaya kadar.
Bizde seçimler böyle oluyor. Ya sizde? Değişen bir şey var mı?
Gözlerinden öperim.