Şu anda dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan Müslümanlar, çok zor dönemlerden geçiyor ve bizlerden destek bekliyor. Bizim ise kafamızı dumandan kaldırmamız ve elimizden ne geliyorsa onu yapmamız gerekiyor. Velev ki hiçbir şey yapamıyorsak, en azından sanal dertlerimizden kurtulup, gerçek dertlerimiz ile dertlenmeliyiz...
Nargile salonlarındaki dumanın altında, ağzımızda marpuç, elimizde akıllı telefonlarla, biraz da Osmanlı’yı yansıtan nostaljik mekânlarda, devlet kurup, devlet yıkıyoruz.
Bir yerlerden araklayıp Facebook’ta yazdığımız kallavi iletiye gelecek olan beğeni ve yorumları dört gözle beklerken, Twitter’da belirlediğimiz herhangi bir konunun TT olması için mücadele ediyoruz. Sanal alem ile birlikte dertlerimizi de sanallaştırıyoruz. Bu şekilde dünyadaki bütün gelişmelere bir bakıma “canı cehenneme” diyoruz.
Şimdi bu yazı vesilesiyle kafamızı dumandan biraz olsun kaldırıp, Müslümanların dertleri ile dertlenelim...
Mısır’da, Tunus’ta ve Libya’da Arap Baharı rüzgarının etkisiyle diktatörlerden kurtulan Müslümanlar, devrimden sonra yeni bir devletin nasıl kurulması gerektiği yönünde fikir tartışması yaşıyor. Diktatör gitti evet ama aniden gelişen bu devrime ne kadar hazırlıklılardı? Yıllardır zulüm altında olduklarından, herhangi bir siyasi tecrübeleri de yok. Yetişmiş adam ihtiyaçlarına nasıl bir çare bulacaklar? Bu sorular ve daha fazla soru işaretlerini çözmek için Mısır’daki Müslüman Kardeşler ve Tunus’taki en-Nahda Hareketi gibi kuruluşların genç temsilcileri, başta Türkiye gibi yabancı ülkelere gidiyorlar ve bu ülkelerden edindikleri izlenim ile bilgileri kendi ülkelerinde paylaşıyorlar.
Bu durum sadece Arap ülkelerinde değil, Asya ülkesi olan Filipinler Moro’da da geçerlidir. Filipinliler’de merkezi hükümet ile 30 yıldır mücadele eden Moro Müslümanları, mücadelelerinin sonucunda otonom bir bölgede kendi kurallarına göre yaşama hakkına kavuştu. Yıllardır dağlarda yaşayan Müslümanlar şimdi ise bir otonom bölgesi kurmak için çalışıyor. Bu konuda bizzat Moro İslami Kurtuluş Cephesi Lideri Hacı Murat İbrahim ülkemize gelerek, Müslümanlardan destek istedi.
Hadi şimdi de Afrika’ya uzanalım... Mali bizim en çok konuşmamız gereken bir konudur. Müslüman bir ülkede yaşanan iç karışıklığın Müslüman ülkeler tarafından çözülmesi gerekirken, bu ülkeye Fransa’nın operasyon düzenlemesi içler acısıdır. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) gibi bir kurumun pasif olması ve hiçbir yaptırım gücü bulunmaması günümüzde tartışmamız gereken en temel meselelerden birisidir.
Avrupa’daki Müslümanlar, en çok İslamofobi endişesi altında yaşıyor. Almanya başta olmak üzere Danimarka ve Amerika gibi ülkelerde aşırı ırkçılar tarafından Müslümanlar öldürülüyor ve camilere çeşitli saldırılar gerçekleşiyor. 11 Eylül’den itibaren ortaya çıkan ve sürekli Müslümanları rahatsız eden bu durum karşısında siyasiler, medya ve sivil toplum kuruluşları tarafından herhangi bir çözüm bulunmuyor. Tam tersine siyasiler oy avcılığına soyunuyor, medya ise reyting amacıyla İslamofobi’yi körüklüyor. Avrupa’daki Müslümanlar ayrıca helal et gibi konularda da sıkıntılar çekiyor.
Müslüman coğrafyanın belki de en önemli derdi “açlık”tır. Somali’de açlık, kuraklık ve yoksulluk içerisinde kıvranan halk, Kenya, Etiyopya ve Cibuti’ye göç ediyor. Bu ülkelerdeki kamplarda ise elverişsiz koşullarda yaşamak zorunda kalıyorlar. Kamplarda, su ve yiyecek gibi temel ihtiyaçlar maddeleri bile tam karşılanmazken, birçok kişi yeterli beslenememekten hayatını kaybediyor. Somali’deki dram hâlâ devam ederken, Myanmar Arakan’daki Müslümanlar da benzer sıkıntılar yaşıyor. Myanmar hükümetinin Müslümanları ülkeden göç etmeye zorlayan politikalarından dolayı canlarını kurtarmak isteyen Arakanlılar, Bangladeş’e sığınıyor. Arakanlılar, burada Somalililerin kamplarda geçirdiği gibi zor günler geçiriyor.
Özbekistan’da yaşayan Müslümanların dertlerine de değinelim. Sovyetlerin dağılmasının ardından Arap ülkelerinde olduğu gibi Özbekistan’da da diktatörlük dönemi başladı. Arap Baharı gibi henüz Asya Baharı yaşanmadı ve halklar iktidara gelmedi. Hâlâ baskı, zulüm ve dikta rejimi devam ediyor. Müslümanlar özgürce dinlerini yaşayamıyor. Cemaat oluşturamıyorlar ve cami yapamıyorlar. 18 yaşından küçüklerin camiye girmeleri yasak.
Diğer yaş gruplarındakiler camiye gitseler bile güvenlik güçleri tarafından takip ediliyor. Biraz ön plana çıkarak, diktatörlüğü eleştirenler ise hapse atılıyor ve işkence görüyor. Sakal bırakmak, Kur’an öğrenmek, Hacca gitmek, başörtülü olarak sokaklarda dahi gezmek yasak. Özbek halkı, bir kere 2005 yılında korku duvarlarını aşarak, Andican bölgesinde diktatörlüğe karşı ayaklandı ama bu ayaklanma fazla büyümedi. Çünkü bu ayaklanmada sivil halka karşı ateş açıldı ve 3 bin kişi öldü. Bugüne kadar Andican olayı ile ilgili de Uluslararası güçler tarafından hiçbir araştırma yapılmadı. Dolayısıyla Asya halkının tekrar diktatörlüğe karşı gelmesi ve devrim yapması için biraz daha zamana ihtiyaç var.
Şu anda dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan Müslümanlar, çok zor dönemlerden geçiyor ve bizlerden destek bekliyor. Bizim ise kafamızı dumandan kaldırmamız ve elimizden ne geliyorsa onu yapmamız gerekiyor. Velev ki hiçbir şey yapamıyorsak, en azından sanal dertlerimizden kurtulup, gerçek dertlerimiz ile dertlenmeliyiz...