
Neden sonra aklıma geldi.. “-Bir de onu arasam..” dedim içimden. Aklıma o gelince, içime de bir rahatlık geldi. Böyle işte “gönül adamı” olmak demek ki.. “Gönüllü Adam”, “Gönül Adamı” olunca hatırlanıldığın zaman kalbe de rahatlık mı oluyorsun ne?
Büyük bir organizasyonun hazırlığındayız. 700’den fazla kişinin bir araya gelmesine vesile olacak bir merasim için ortalıkta dört dönüyoruz. Az sayıdaki hizmet gönüllüsü, işlerin program saatine yetişip yetişmeyeceği hakkında ciddi endişeler taşıyor.
Elime zaman zaman telefonu alıyor, birkaç kişi daha aramak istiyorum ama aklıma hep, arayacaklarımın o an içerisinde bulunabilecekleri meşgaleleri veya olası mazeretleri geliyor; vazgeçiyorum...
Hele hele, böyle durumlarda, arayıp da olumsuz cevap aldığınız bir iki kişi olunca, ümide dâir kırılmalarınız olabiliyor.
Neden sonra aklıma geldi.. “-Bir de onu arasam..” dedim içimden. Aklıma o gelince, içime de bir rahatlık geldi. Böyle işte “gönül adamı” olmak demek ki.. “Gönüllü Adam”, “Gönül Adamı” olunca hatırlanıldığın zaman kalbe de rahatlık mı oluyorsun ne? :)
Derste mi, dershanede mi demeden, numarasını çevirdim. Bir-iki-üç çaldırıp kapatacağım; o müsait olur olmaz bana döner değilse...
Ama öyle olmadı. Daha telefonunun ilk çalışında birden: “-Efendim abi!” dedi. “-Yiğidim neredesin?” dedim.
Verdiği cevap, daralan kulunu darlıktan uzak eden Rabb’e yemin olsun ki, beni hiç şaşırtmadı:
“-Abi bugün çok yoğunsundur diye yardım için yanına geliyorum, dolmuştayım.”
İnsan böyle durumlarda, daha bir moralli, istekli, enerjik ve iştahlı oluyor.
O gün, birçok zaman olduğu gibi, sayıca az bir ekiple, yüklü bir iş, yoğun bir hizmet ortaya konmaya çalışıldı. Program sonunda, gülen yüzleri, dualı dudakları hissetmek kadar güzel bir bahtiyarlık var mı?
İş bitti, toparlanıldı, önceki o az gönüllü, en son yapılacak işleri de bitirdikten sonra, gecenin geç vaktinde müsaade alma zamanı geldi.
Bir hamiyetperverin emaneti olarak, beyaz bir zarfı nazikçe cebine koyarken:
“-Sana bir mektup var; evde okursun, geç oldu..” dedim. Şaşırdı, gülümsedi, “-Olur abi, okurum.” dedi ve ayrıldık.
Sonra, bir sonraki gün, başka bir meseleyi kendisine sormak için telefon açtığımda, beklemediğim bir ses tonuyla bana:
“-Abi ben sana çok kırgınım ya!” demez mi? Merakla “-Hayırdır?” dedim, “-Neyse, boşver!” dedi. Görüşeceğimizi görüştük, kapattık telefonları.
Ardından hemen cep telefonuma ondan bir mesaj geldi:
“-İşte dur orda, işin sırrı burda, Yunus alsaydı bir bedel, dili söyleyemezdi Hakk’ı bu kadar güzel…”