
Mustafa Kaman
Maddeciliğin tohumlara kadar işlendiği bir dünyada derdi deva edinen bir zihniyetin ürünlerini yetiştirmek her babayiğidin kârı olmasa gerek. “Elimizle emelimiz arasındaki fark elemimizi artırıyor” diyor düşünürlerin biri. Elimizde olanların, imkânlarımız olduğunu, imkânımızın da ancak imanımızla var olabileceğini biliyoruz. Peki, bu iman-imkân sadedinde soracak olursak, maddileşen dünyaya hikmet nazariyle bakabilmek hala mümkün mü acaba? Evet, “hala” sözcüğü çok acı bir şekilde yerini aldı bu cümlede. Acı bir şekilde, çünkü içinde kabul edilemez bir zihin kayması barındırıyor bu kelime. Kendi değerlerimize yaban(cı) gözlüklerle bakmak gibi bir kayma bu. Gündelik yaşantımızdaki çürümeler bir yana, bizi biz yapan “kardeşlik”, “aşk” , “yaşam”, “özgürlük” gibi en üst kademe kavramlar, belli bir azınlığın elinde oyuncak olmuş ve ihtiyaca binaen ayarlanan yozlaşma dozajıyla insanımıza sunuluyor. Sıkıntılarımızın çerçevesi ancak bu tür “sunucu”ların referansıyla belirleniyor. En azından, sunan kesim böyle olması için çalışıyor. Çünkü çekilen bu yapay sıkıntının geçici ilacı yine sıkıntının sebebi olan merciide mevcut. Bir bakıma zihinlerimiz, manevi uyuşturucularla hemhal olmaya zorlanıyor. Küresel ölçekli sürdürülen bu maddi kaynaklı, manevi tahribatlı yozlaşma politikası beyinlerimizi rahat işlenebilir hale getirmek, doğru yanlış, iyi kötü, güzel çirkin vasatlarımızın kaynağını değiştirmek gibi uzun vadeli hesaplar da taşıyor. Hal böyleyken, kendi değerlerimizin “iyi, güzel, doğru”larını okurken, bize sunulan söz konusu vasattan yola çıkmak, âleme hikmet nazariyle bakabilme amacımızdan bizi saptırabiliyor. Çünkü hikmetini araştırdığımız, hakikatin tecellilerinden ziyade, maddeperest hakikatsizliğin geçici zevkleri ve oyalanmalarından öteye gidemiyor.
İlim, hikmet yolunda olmazsa olmaz bir şart, alamet âleminde bir yol gösterici iken, bilme ile ilim arasındaki farkın önemini gün geçtikçe azaltmaya çalışan bir anlayış, ilime suni “b”esini yedirerek bilimleştirip ilimden uzaklaştırıyor. Ortaya çıkan, ahlak düzleminden kaymış bilim, bütün etiklik, objektiflik iddialarına, sözde kanunsal düzenlemelere karşın, en acı, canice katliamlara köle olmaktan kendini kurtaramıyor.
Velhasıl, şiddetli bir yanlış okuma sorunuyla karşı karşıyayız. Ama her şeye rağmen, elimiz, dilimiz, dimağımız bağlı veya esir değil.
Bize, özelde gençlere, genelde popüler, küresel “kıl tüy”le hemhal olmaya zorlananlara yol göstermeyi dert edinen örnek şahsiyetlerimiz, yazarlarımız, düşünürlerimiz var. Biz ihtiyarlığın ne demek olduğunu kavrayamıyoruz ama onlar bize nispetle gençliğin ne olduğunu ve ne olmadığını biliyorlar.
Ümidvârız, elimizi çabuk tutup, elimizin çabuk tutulmasını bekliyoruz.