Son zamanlarda aldığım maillerin bir çoğunda aynı ifadelere rastlıyorum. Hepsi aynı cümlelerle olmasa bile, aynı kapıya çıkan serzenişler: ‘Kusura bakmayın profesyonel makinem yok. Bu yüzden kaliteli bir fotoğraf gönderemiyorum!’ Sanki öyle bir makine ile fotoğraf çekip gönderemediklerinden mahcubiyet içerisindeler arkadaşlar. Yok öyle bir şey.
Dikkat ettiyseniz bugüne kadar yazılarımın hiçbirinde ‘bu fotoğraf şöyle güzel bir makineyle çekilmiş, bu yüzden çok güzel bir fotoğraf olmuş’ gibi hiçbir ifade göremezsiniz. Hatta profesyonel makinesi olanlara daha fazla yüklenirim. ‘Makinenin hakkını ver arkadaş’ tarzı tatlı sert eleştrilerde bulunurum. Çünkü bugüne kadar fotoğrafın hangi makineyle çekildiğine değil, ‘nasıl çekilmiş, konu iyi anlatılmış mı, kompozisyonu nasıl, teknik becerisi var mı, çeken bu fotoğraf için bir emek harcamış mı, olaylara, mekanlara, insanlara bakış açısı nasıl?’ ona bakarım. Böyle bakmaya da devam edeceğim. Çünkü fotoğrafı çekenin makine değil insan olduğuna inanırım hep. Bunu bütüm samimiyetimle söylüyorum. Bir dergide çalışmama rağmen yaklaşık 7 yıl, 2.3 milyon piksellik, 3x optik zoom özelliği olan Kodak DC290 (meraklısı internetten bakabilir!) makinesini kullanmış birisi olarak bunu gönül rahatlığıyla ifade edebilirim. Gönlünüzü ferah tutun ve fotoğraf çekmeye devam edin…
Yukarıda yazdıklarıma uygun düşen Murat Şişik’in fotoğrafıyla başlamak istiyorum bu ayki değerlendirmeye. Şimdi düşünün, bu fotoğrafı böyle çekmek için fotoğraf makinesinin profesyonel olmasına ihtiyaç var mı? Sevgili Murat kardeşimiz konuyu belirlemiş, komposizyonu hazırlamış, ayarlarını yapmış, ışığı takip etmiş. Sonrada pusuda bekleyen avcı gibi fırsatı yakalayınca tetiğe basmış. Emek, gözlem, teknik ve fırsatı güzel bir fotoğrafa dönüştürmüş. Elinde hangi makine olursa olsun, orada olmaz, emek harcamaz, yeni bakış açıları peşinde koşmazsanız buna benzer fotoğraflar çekemezsin. Bu yüzden, eğer profesyonel bir iş yapmıyorsak, makineye takılıp kalmayalım, güzel fotoğraflar çekme gayretine devam edelim.
Hasan Eray Ala’nın ön planda çiçek, arka planda cami girişini gösteren çalışması bize gönderdiği ilk fotoğraflardan birisi. İlk olarak güzel düşünülmüş ama uygulamada hatalar yapılmış bir fotoğraf olduğunu söylemeliyim. Fotoğrafta en temel kurallardan birisi neyi çekeceğimize karar vermek olmalı. Ana konuyu belirleyip komposizyonu ve yan unsurları ona göre yerleştirmek çok önemli. Öyle olmazsa çarpıcı, bakınca insanı etkileyen, gerçekten güzel çekmiş duygusunu veren fotoğrafları çekmemiz çoğunlukla mümkün olmaz. Fotoğrafımız sıradanlıktan kurtulamaz.
Bu çerçeveden baktığımda fotoğrafta “acaba çiçekleri mi çekeyim, camiyi mi çekeyim” kararsızlığı seziyorum. Bu sebeple olsa gerek, her ikisini de neredeyse eşit oranda kareye yerleştirmiş kardeşimiz. Oysa böyle bir karede eğer çiçek yan unsur ise kareye çok daha küçük oranda girmeli, önde konuya derinlik kazandıran tali bir konu olmalıydı. Ayrıca bu kadar yakından değil de biraz daha çiçekten uzaktan çekim yapılmalıydı. Revaklar, caminin kapısı daha ayrıntılı görünmeliydi. Yok tersi çekilecekse, o zaman da çiçeğin çok daha çarpıcı bir bakış açısıyla ele alınması gerekirdi. Belki bu fotoğraf birkaç adım geriden ve bir metre daha sağdan çekilse daha çarpıcı bir fotoğrafımız olurdu.
Ayşenur Akten’in Çanakkale’den gönderdiği yere düşmüş elma fotoğrafı açıkcası benim bir merakımı gidermiş oldu. Birkaç ay önce Çanakkale’den gelen bir dostumla konuşurken yeni kurulan elma bahçelerinden bahsetmiş ve güzelliklerini öve öve bitirememişti. Ben de ‘ya elma gönder ya da ben gelip göreyim’ diye takılmıştım. Kendisi gelmese bile fotoğrafı geldi elmaların. Bu bakımdan nasıl elmalar olduğunu görmüş olduk!
İşin latifesi bir tarafa, ağacın dallarında bulunan elmaları değil de, yere dökülmüş olanları çekme fikri hoşuma gitti. Çünkü insanlar çoğunlukla ilk planda dalda olanları çekerler. Bu bakımdan yeni bir bakış açısı yakalamış olmak önemli. Tabii bizim müdahale ederek küçük düzenleme yapabileceğimiz böyle konularda bazı ayarlamalar yapmamız gerekebilir. Elmaların yerlerini değiştirmek, birbirine yaklaştırıp uzaklaştırma, bir araya toplamak gibi… Bir de bu gibi konulara çekerken mümkün mertebe netliği iyi ayarlamamız, fotoğrafa çok şey katmayan gökyüzü gibi unsurları daha az kareye almamız gerekebilir. Mesela burada gökyüzü fazla ışıktan dolayı hem çok aydınlanmış hem de bize görsellik bakımdan bir şey katmamış. Bu sebeple kareye hiç almasak bile bir şey kaybetmiş olmayız. Bilakis elmalara daha fazla yoğunlaşmış oluruz. Bu fotoğrafı biraz daha yukarıdan çekerek yere dökülmüş elmaları arkaya doğru uzanıp giden derinlik içerisinde daha zengin görebilirdik. İnşallah bir dahaki sefere onu da görürüz.
Betül Duman anladığım kadarıyla Akdeniz bölgesinde yaşıyor. Çünkü farklı farklı limon çiçeği fotoğrafı gönderiyor bize. İyi de yapıyor. Çünkü ben de bir Mersinli olarak böyle limon ve diğer turunçgiller fotoğrafını çok çekmiştim. Limon bahçesinde dolaşmanın tadını iyi bilirim. Fotoğrafta netlik ve ışık bakımından bir problem yok. Ağacın gölgede kalan tarafındaki bir çiçek çekildiği için homojen bir aydınlık var. Ancak böyle küçük çiçekler için arka planı çok karmaşık görünüyor. Belki tam karşıdan değil de yan taraftan çekilse, biraz daha yaklaşarak, belki de makro ayarında bir çekim yapılsa limon kokusunu neredeyse alabileceğimiz bir fotoğraf olacakmış gibi duruyor. Yenilerini bekliyoruz…
Esra Evcimen bir fotoğraf makinesi alamadık ama cep telefonuyla çektiğimiz bir fotoğrafı bari gönderelim diyerek bu kareyi paylaşmış bizimle. İyi de yapmış. Kışın, gün batımında ters ışıkta bir çalılığın ayrıntılarını yakalamış. Gayet net dallar, masmavi gökyüzü ve dallar arasından belli belirsiz görünen güneş gayet tatminkar bir kare olup çıkmış karşımıza. Nasip olursa fotoğraf makinenle çekeceğin fotoğrafları da keyifle yayınlarız köşemizde.
Her fotoğrafın, çeken için bir hikayesi vardır. Onu sadece çeken bilir. Aynı fotoğrafın izleyenler için de hikayeleri vardır. Bazı fotoğraflardan izleyiciler yüzlerce farklı hikayeler yazabilirler. Hacer Senanur Doğan’ın duvar önünde oturan yaşlı teyze fotoğrafını ilk gördüğümde bu fotoğraf çok şey anlatıyor dedim içimden. Birkaç kişiye gösterdiğimde yanılmadığımı daha iyi anladım. Çünkü her bakan için ayrı bir hikaye yazdıracak kadar farklı duyguları barındıran güçlü bir fotoğraf. Şu kadarını söyleyelim, gerisini siz anlayın; sanki arkada üst üste örülmüş tuğlalar, yaşlı teyzenin içinde örülmüş hüzünlerin bir yansıması. Bu fotoğraf için teknik, taktik konuşmaya gerek yok bence…