Salome
Aslında şöyle uzun bir başlık yazmak istiyordum ama uzun başlıklar gerçekten çirkin duruyormuş: ‘Önyargılı, Cahil, İstismarcı, Reyting Fedaisi, Suistimalci, Prensip ve Etik yoksunu Gazeteciler ve Televizyoncular’.
Hatta daha da uzayabilir bu başlık olamayan başlık. Hatta ve hatta yazının tümü bu insanların sıfatlarına ayrılabilir. Benimle ilk röportajı yapan gazeteci, Türkiye’dendi ve bana “rapçi gibi(!) kıyafetler giy. Rapçi gibi hareketler yap” dediği zaman bile, ya tamam bu iş böyle oluyor dayan diyerek kendimi kullandırmıştım. Ama daha sonra Batı’dan gelen birkaç gazeteci ve televizyoncuyla konuştuktan sonra, napıyorum, noluyor, bu insanlarla işim ne, neden beni obje gibi görüyorlar, neden mecbur olayım ki bu işkenceye, gibi bir onsekiz yaş bilinçlenme devrimi yaşadım. Bu insanların, sen ne söylersen söyle ne yaparsan yap, kesip biçip istedikleri ve daha kötüsü kendi ülkelerinin halkının görmek istediklerini senin üzerinden gösterecekleri bir gerçek. Sorularında mutlaka siyasete varmaya çalışırlar ve alakasız olsa bile, son dönemlerde yine pek popüler olan adı malum orta doğu ülkesinde mutlaka baskı altında olduğunu, müziğinin de bu baskıya bir itiraz mahiyetinde gerçekleştiğini sana kabullendirmeye çalışırlar bu batılı propaganda ustaları. Bu ülkede underground’san mutlaka hükümetten izin alamadığın içindir, ne yani, ticari müziğe karşı olduğundan mı, ne müziğinde anti emperyalist temalar mı var, vah canım hükümetten mi korkuyorsun, onları uyutmak için mi bunları söylüyorsun, yok yok olamaz, bu ilgi çekmez, orta doğudaki tüm sanatçı gençler baskı altında ve yeraltına itilmiş olmalı, Zavallı ve çırpınan, ezik, Amerika hayranı kişilikler olmalı ve idealleri de Amerikan rüyasıyla sınırlı kalmalı, onlar Amerikan markaları giymeli ve koka kola içmeli, Hollywood filmi seyretmeli Mtv dinlemeli, lili de lili. Neyse yani böyle tiplerden birkaç tane gördüm ve artık haberci milletiyle ilgimi kestim. Diğer arkadaşların teorisiyse karşılıklı çıkar üzerine. Tamam onlar bizi kullanıyor ama biz de onları kullanıyoruz ya; adımız duyuluyor müziğimiz daha çok insana ulaşıyor. Bu noktada idealizm ve sanatçının duyulma görülme okunma duyguları çatışıyor.
Neyse böyle izimli mizimli cümleler değildi hedefim. Mark Levine’le görüştüm dün, onu yazacaktım ama yer kalmadı, gelecek aya artık.